Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Kürt Koridoru, Denize Çıkış ve Deniz
Lojistiği
Güneyimizde
devam eden, gerek devletimizin bekasına, gerekse bölgesel barış ve istikrara açık
tehdit teşkil eden Irak ve Suriye’de yaşanan parçalanmaların iki önemli
emperyal hedefi var. Birincisinde
bölgenin doğal kaynaklarının Avrupa Atlantik finans kapital sistemin tam
kontrolüne girerek, bu kaynakların engelsiz şekilde Akdeniz’e erişmesini
sağlamak. Diğeri de bu hedefi gerçekleştirirken Mezopotamya’da Akdeniz’e
doğrudan bağlanmış bağımsız Kürt devletini kurarak hem jeopolitik hem de
jeoekonomik yeni bir cephe kurmak. Doğu Akdeniz’de 20’nci yüzyıl ortasında
kurulan İsrail’den sonra 21’nci yüzyılda ikinci İsrail olarak kurulacak
Kürdistan, Doğu Akdeniz’de, neoliberal sisteme taze kan getirirken, Doğu
Akdeniz’de yüzyıllarca sürecek kan dökülmesinin yolunu açacak.
Büyük oyunun neoliberal ekonomik hedefi,
Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’daki petrol ve doğal gaz zenginliğini (İsrail, Irak,
Suriye, Rum ve “Barzanistan”) ABD, İsrail ve Avrupa sermaye birikimine eklemek
ve dünya pazarına etken Rus-İran petrol ve özellikle doğal gaz tekelini kırmaya
katkıda bulunmaktır.
Irak Federal Kürt Yönetimi lideri
Mesut Barzani’nin 17 Kasım 2013 günü “Kuzey Kürdistan”a Hoş Geldiniz’’
sloganıyla karşılandığı Diyarbakır ziyaretinin hemen ardından partisi KDP’nin
internet sitesinde İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin 21 ilini kapsayan büyük
Kürdistan haritası yayımlanmıştı. Bu haritanın, 2006 Baharında ABD Silahlı
Kuvvetler Dergisi’nde emekli Albay Ralph Peters tarafından yayınlanan “Kan
Sınırları: Daha iyi bir Ortadoğu Nasıl görünürdü?” isimli makalesindeki
haritadan farklıydı. Bu haritada Kürdistan’ın Akdeniz’de de kıyısı vardı. Amerikalı
Albayın 2006 yılındaki haritasında Kürtlere sadece Karadeniz’de dar bir kıyı
veriyordu. Barzani’nin 2013 haritası İskenderun Körfezimizde neredeyse
Yumurtalık limanının güneyinde kalan sahillerimizi sözde Kürdistan’a dâhil
etmiş.
Denize
çıkış esastır. Emperyalizm bu iki hedefi elde edebilmek için var
gücüyle dışarıda ve içerde savaşıyor. PKK ve HDP ileri gelenlerinin
açıklamalarını herhalde kullanışlı ve akıllı aydınlarımız iyi okuyorlardır. Yakın
vadede Suriye ile Irak’tan orta vadede, ülkemizden koparılmaya teşebbüs
edilecek topraklar üzerinde
oluşturulacak bağımsız Kürdistan’ın denize erişmesi emperyalizmin bu aşamada en
önemli ara hedefidir. Denize erişim o kadar önemli ki, bu sağlanamadığı
takdirde bağımsız Kürdistan ilan edilse bile yeni devletin yaşayamayacağını
herkes biliyor. Zira deniz ve deniz ulaştırması olmadan ağır silahların
yığınaklanması ve güç intikali sağlayacak kara unsurlarının büyük çaplı
intikali yapılamıyor. Dışarıyla deniz bağı olmayan yeni kurulmuş bir devletin
ne savunma, ne güvenlik ne de refahı kalıcı olamıyor.
Savaş
Lojistiğinin Vaz Geçilmezi Denizdir. Günümüzde yeryüzündeki ülkelerin %
80’inin denizde sınırı var. Dünya nüfusunun %95’i sahillerin 1000 km’si içinde
yaşıyor. Siyaseten önemli metropollerin kabaca % 60’ı kıyıların 100 km’si; i
%70’i ise 500 km’si içinde yaşıyor. Dünya başkentlerinin % 80’i
kıyılarda yoğunlaşmış durumda. Deniz ve okyanuslarda hegemon bir gücün söz
konusu şehirlerin denizle bağlantısını ablukalar nedeniyle kestiğini düşündüğümüzde
ABD’nin neden her okyanus ve denizde savaş gemisi bulundurduğu ve her sene
Donanmasına 150 milyar dolar harcadığı ortaya çıkıyor. Zira deniz ulaştırmasından
daha ucuz ve ekonomik bir ortam henüz bulunamadı. Deniz ulaştırması demir
yolundan 3, kara yolundan 7 ve hava yolundan 21 kat daha ucuz olduğu sürece bu
durum devam edecektir. Aynı durum bölgesel veya küresel bir savaş durumunda da
geçerliliğini koruyacaktır. Zira askeri malzemelerin yığınaklanma için deniz
ulaştırmasından başka bir yöntemle çok büyük tonaj ve taşıma frekanslarında
nakledilmesi olası değil.
Tarihten Örnek. 17 Ocak 1991
günü başlayan Çöl Fırtınası harekatı ile ABD önderliğinde Suudi Arabistan’da
oluşturulan Koalisyon Kuvveti 450 bin askerlik bir güçle Kuveyt’i işgale girişti. Bu harekat savaş lojistiğinde yeni rekorlar
kırdı. İkinci Dünya Savaşında bir zırhlı tümenin günlük cephane ihtiyacı 500
ton, günlük yakıt, yemek ve su ihtiyacı 300 ton iken bu değerler 1991
harekatında cephane için 5000 ton, yakıt için 2 milyon ton, yemek için 80 bin
rasyon olmuştu. Ağustos 1990 ile Mart 1991 arasında ABD ile Avrupa’dan toplam
5,5 milyon ton yük yaklaşık 500 yardımcı gemi/ticaret gemisi ile Suudi
Arabistan limanlarına getirilmişti. Savaşın sadece ilk 6 ayda 2,5 milyon ton
taşınmıştı. Bu miktar dünya tarihinin en büyük amfibi harekatı olan II. Dünya
Savaşındaki Normandiya harekatının dört katıydı. ABD, hava meydanları, limanlar
ve kara yolları için son on yılda Suudi Arabistan’da yaklaşık 650 milyar dolar
harcamıştı. Bu konvoylar Akdeniz’den
itibaren NATO gemileri dâhil 220 suüstü gemisi ile desteklenmişti. Irak’a karşı
uygulanan deniz abluka ve ambargosunu da bu gemiler sağlamış, yaklaşık 7000
ticaret gemisi 6 ay içinde sorgulanmıştı.
Suudi kabul limanları olmasaydı bu harekat olmazdı.
Bu
sayıları neden verdim? Eğer Suriye ya da Türkiye üzerinden bağımsız
Kürdistan Akdeniz’e erişirse Kürtlerin müttefiki Avrupa-Atlantik yapının
hegemonyasındaki denizler ve okyanuslar, kesintisiz bir şekilde Kürdistan
topraklarının devamı olacaktır. Akdeniz’de İkinci Irak Harekâtı olan Irak’a
Özgürlük (OIF) harekatında 1 Mart 2003 tezkeresi ile Amerikan askerinin
İskenderun ve Mersin’e çıkmasına o zamanlar Sayın Kemal Anadol gibi liderlerin
yer aldığı gerçek muhalefeti olan Türkiye izin vermemişti. Kuzeyde cephe açılamamış, Amerikan’ın
Akdeniz’deki deniz köprüsü güney cepheye yöneltilmişti. Şimdi Kürdistan
Akdeniz’e eriştiğinde artık ABD yığınaklanması için hiç bir sorun
kalmayacaktır. Bu yığınaklanmanın Rusya’nın Tartus’ta bulunan donanma varlığı
ile 100 bine yakın askeri varlığına oluşacak tehdidi ayrıca değerlendirmek
gerekir. Denize çıkan Kürdistan, Ortadoğu jeopolitiğini alt üst edecektir. İçinde
bulunduğumuz durum 100 yıl önceki Balkan Harpleri dönemini aratmıyor. Tek fark,
jeopolitik depremi Türkiye cephesinde demokrasi uğruna kendi ellerimizle
hazırlıyoruz. Maalesef Türk halkı ve aydınlarının ciddi bir kısmı, 1911 Osmanlı
halkından bile daha cahil ve duyarsız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder