11 Ekim 2015 Pazar

Aramızdan Ayrılışının 28’nci Yılında Amiral Korutürk





Aramızdan Ayrılışının 28’nci Yılında Amiral Korutürk

            Yarın Cumhuriyetin 6’ncı Cumhurbaşkanı ve 3’ncü Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Fahri Korutürk’ün aramızdan ayrılışının 28’nci yıldönümü. Ankara’da Devlet Mezarlığında ve bilahare Deniz Kuvvetleri Komutanlığında yapılacak törenlerle anılacak. Eski semti Moda’da da onun hatırası sabah yapılacak bir törenle canlı tutulacak.
                  Amiral Korutürk, Türk denizciliğinde ilkeli, seçkin ve erdemli kimliği ile bizim neslimiz dahil binlerce denizciye örnek olmuş bir şahsiyettir. Denizci, diplomat, devlet adamı ve aile reisi kimliği ile gelecek kuşaklara ışık tutmuş, rota çizdirmiştir.
                  Sarsılmaz bir Atatürkçü. Korutürk, soyadının -1935 yılında Karpiç’te bir akşam yemeği tesadüfü sonucunda - Atatürk tarafından verilme onurunu her zaman taşıdı. Atatürk, Türk devrimlerini koruma sorumluluğunu gençlere devretmesinin bir işareti olarak, ona Korutürk soyadını önermişti.  O bu sorumluluğuna Türkiye’nin denizcileşmesi ve Deniz Kuvvetlerinin güçlenmesi hedeflerini de ekledi. Bu ideallere her zaman sadık kalmış bir deniz subayı ve amiral oldu. Mustafa Kemal’in sadık bir evladı olarak onun ‘’ Mükemmel ve kaadir ve bir donanmaya malik olmak gayedir’’ direktifine ve ‘’Denizciliği Türkün büyük ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız’’ hedefine daima bağlı kaldı.
                   Denizaltıcı Korutürk: Onun denizci kimliği suların altında gelişti. 1923 yılında teğmen olarak katıldığı donanmada 1927 yılında denizaltıcı oldu. Çok seçkin isimlerle Cumhuriyet Donanmasının en stratejik gücünün temelini atan neslin öncülerinden oldu. Bahriye kariyerinde en zor olanı seçti. Denizaltının gelecekte Türkiye’nin dahil olabileceği bir harpte, dayanabileceği ve güvenebileceği en etkin ve gelişmiş silah olduğunu biliyordu. Gemi komutanlığından, filo komutanlığına, komodorluğundan Deniz Kuvvetleri Komutanlığına kadar bu filonun gelişmesine çok büyük katkılarda bulundu.
                  Diplomat Korutürk. Onun diplomat ve devlet adamı kimliği tarihin yaratıcılığı ile şekillendi. 33 yaşında Cumhuriyet’in Lozan’dan sonra en önemli dış politika zaferi olan Montreux Boğazlar Sözleşmesinin müzakeresine katılan  heyet içinde yer aldı. Bu şanlı diplomasi zaferi ile 500 yıldır hakimiyetimizde olan Türk Boğazlarının 13 yıllık bir ayrılıktan sonra geri alınması, onun genç zihninde Kemalist yüceliği daha da büyüttü. Atatürk ve devrimci cumhuriyet hayranlığı daha da büyüdü.
                  II. Dünya Savaşı sırasında 39 yaşında Almanya’da ataşelik görevindeydi. Almanya’nın Boğazlardan Karadeniz’e Montreux Sözleşmesi hilafına denizaltı geçirme taleplerine ustaca göğüs gerdi. 47 yaşında Amiral, 54 yaşında Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu. Amirallik dönemi 27 Mayıs 1960 sonrası emeklilikle noktalandı ve çok sevdiği Deniz Kuvvetlerinden ayrılmak zorunda kaldı. İhtilal Hükümeti başta onu Dışişleri Bakanı yapmak istediyse de Büyükelçi Selim Sarper’in tavsiyesi üzerine karacı hakimiyetindeki MBK tarafından Moskova Büyükelçisi olarak görevlendirildi. Soğuk Savaş atmosferine ve Küba Füze Krizi gibi önemli olayların yaşanmasına  rağmen Türk-Sovyet ilişkilerinin geliştirilmesinde büyük katkısı oldu.
Cumhurbaşkanı Korutürk. 1973 yılında Türkiye’nin ilk ve tek Amiral Cumhurbaşkanı oldu. 1980’e kadar devam eden görevini zor şartlar altında icra etti. Bu dönemde Kıbrıs Barış Harekatının yapılmasına 16 Temmuz 1974 günü yapılan MGK toplantısında büyük destek vermesi tarihi kayıtlarda şu şekilde yerini almıştır: ‘’Beyler Kıbrıs Türklerini korumak için bir şeyler yapmak istiyorsanız, sırası şimdidir. Eğer şimdi yapmazsanız bir daha hiçbir zaman yapamazsanız.’’ Korutürk’ün bu dönemi Ermeni terörü, bitmek bilemeyen hükûmet krizleri, koalisyonlar ve iç savaş aşamasına gelen kardeş kavgası ile geçti. Devletin laikliğinden milim taviz vermedi. Türk-İslam sentezi denilen anti Kemalist siyasete karşı çıktı. Karacı hakimiyetindeki yüksek askeri komutanlığın 12 Eylül 1980 darbesinin ayak izlerini 1979 Aralık ayında bir muhtıra ile yaşadı. Bu muhtıraya kendisinden beklenen en uygun sivil cevabı verdi.
Erdem Sahibi Korutürk. Farklıydı. Centilmendi. Kültürlüydü. Dürüsttü. Demokrat  ve uygardı. Gerçek bir Hanımefendi olan ressam eşi Emel Korutürk ile sanata ve sanatçıya düşkündü. Devleti kişisel zenginlik ve güç aracı olarak asla kullanmamıştı. 7 yılık Çankaya görevinde iki oğlu ile kızının köşke belediye otobüsü ve dolmuş ile gidip gelmesi onun kişiliğinin evlatlarındaki bir yansımasıydı. Korutürk kısacası, kişiliğinden gelen  erdem, zarafet ve asaleti devlet ciddiyeti ile buluşturmayı hayata geçirebilen az sayıda devlet adamlarından birisi oldu. Hayatı boyunca iki kaynaktan gücünü aldı. İlki Atatürk’ün evladı olmak; ikincisi Türk bahriyelisi olmak.
Nur içinde yatsın. Önünde saygıyla eğiliyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder