Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Denizler Altında Nükleer Mücadele
Geçen haftalarda Kuzey Kore’nin artık demode olmuş
eski Sovyet yapımı Golf sınıfı dizel elektrik bir denizaltıyı, uzun menzilli
nükleer füzeler ile donatmaya gayret sarf ettiği savunma portallarında yer
aldı. Kuzey Kore’nin ayrıca dikine balistik füze fırlatma sistemlerini
geliştirmeye çalıştığı iddia ediliyor.
Kuzey Kore, hegemonya kontrolü dışında nükleer silaha sahip olan ve
ayrıca uzun menzilli balistik füze geliştirmeye çalışan bir devlet. Kuzey
Kore’nin ulusal gücü ile orantısız bu girişiminin ana nedeni, tam bağımsız
kalarak, kendine özgü rejimini devam ettirebilmek. Zira çok iyi biliyor ki,
küresel emperyal düzene karşı çıkanların yaşama şansı yoktur. Bu tip meydan
okuyucu devletler ya terörle mücadele adına, ya da demokrasi götürme uğruna
işgal edilir, abluka veya ambargoya maruz kalır. Ancak Suudi Arabistan, Katar,
Kuveyt gibi, Kuzey Kore benzeri baskıcı ve yasakçı rejimlere dokunulmaz.
Direnmek
için güç gerekiyor. Diğer taraftan bu tip ülkeler, batı emperyalizmine boyun
eğseler, her türlü dayatmayı kabul etseler de sonuçta değişen bir şey olmuyor.
İçlerinde en güzel örnek şüphesiz Libya’dır. Kaddafi devrilmeden önce, batının
her türlü talebini kabul etmiş, ülkesinin kapılarını emperyalizme açmıştı.
Ancak yetmedi. Irak’ta Maliki rejimi ABD’ye direndi ve sonunda başına İŞİD
belası açıldı. Maliki geri adım atmak zorunda kaldı. Suriye aynı kaderle
karşılaşmamak için direniyor. İşgale uğrayan ve acı çeken ülkelerin ortak yönü
nükleer güce sahip olmayışları. Bugün Pakistan batı emperyalizmi için en az
diğerleri kadar tehlikeli ve sorunlu bir devlet, ancak kimse büyük çaplı bir
müdahaleye yeltenemiyor. Sebebi Pakistan’ın nükleer silahlarıdır. İran’ın
nükleer programından vaz geçmeyişinin temel güdüsü de bu nedenden kaynaklanıyor. Hayatta kalma
içgüdüsü. Bağımsız yaşama irade ve istenci.
Nükleer
Güçler Bölünemiyor. Kimsenin şüphesi olmasın, eğer Yeltsin döneminde Rusya
nükleer caydırıcılığını kaybetmiş olsaydı, dağılması kaçınılmaz olurdu. Ordusu
o dönemde paramparça idi. Parçalanmasını önleyen en önemli askeri enstrüman, nükleer
silahları oldu. Onların içinde de nükleer
balistik füze denizaltıları başat rol oynadı.
Neden bu tip denizaltılar önemli? Çünkü suyun altındaki
durumsal farkındalık, yani gözetleme, su üstündeki kadar başarılı değil. Suyun
altında akustik enerji yani ses dalgaları kullanıldığından, yerine yeni bir
araç bulunana kadar da böyle devam edecek. Günümüzde askeri teknolojik yetenekler
ne denli gelişirse gelişsin, suların altı hala ‘bilinmeyen’ konumunda. 90’lı yıllarda ABD Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
yapmış Oramiral Kelso, ‘uzayda binlerce mildeki en küçük metal
parçasını algılayabilecek teknolojiye sahibiz, ancak suyun altında 100 metre
altımızdaki denizaltı veya mayın gibi su altı cisimlerini algılayamadığımız
zamanlar oluyor’ demişti.
Soğuk savaşla birlikte denizaltılar nükleer
teknoloji ile buluştu. Bu iki yönlü oldu. Hem ana tahrik gücü, hem de
taşıdıkları silahlar nükleer oldu. Böylece insanlık tarihinin gördüğü en
korkunç ölüm makineleri denizlerin derinliklerinde yerini aldı. Nükleer tahrik
sistemi ve deniz suyundan su yapma yeteneği sayesinde, nükleer denizaltı, gıda
stokları bitene kadar, yani aylarca satıh yapmadan suyun yüzlerce metre altında
harekat yapabiliyor. Yakalanma güçlüğü ve hatta bazı bölgeler için tespit
edilme imkansızlığına, bir de taşıdığı nükleer balistik füzelerin yok etme gücü
eklendiğinde, bu silaha sahip devletlerin siyasi direnme ve caydırma gücü
ortaya çıkıyor.
Bugün SSBN,
yani nükleer balistik füze taşıyan, aynı zamanda nükleer tahrik sistemlerine
sahip denizaltılara BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi sahip. Filo
büyüklüğü sırasıyla bu ülkeler ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin’dir. Yarışa
en son giren Çin, süratle nükleer denizaltı yeteneklerini artırıyor.
Emperyalizm mücadelesine modern tarihi boyunca hiç girmeyen Çin, yeni
konjonktürde küresel liderlik ve hegemonyanın uçak gemileri ile nükleer
denizaltılara sahip olmaktan geçtiğini çok iyi biliyor. Mao zamanında ‘on bin yıl da sürse, Çin nükleer
denizaltıya sahip olmalıdır’, demişti. Beş daimi üye dışında Hindistan da
nükleer hücum denizaltısına sahip. Brezilya da benzer nükleer hücum
denizaltılarına sahip olmak için çok iddialı bir proje yürütüyor. Ancak bu
denizaltılar yukarıda bahsedilen balistik füzelere sahip değiller. Torpido ve
konvansiyonel ‘cruise’ füzelerine
sahipler.
Nükleer balistik füze denizaltıları nükleer
stratejide karşı darbe ya da ikinci darbe olarak adlandırılan stratejinin
uygulama aracı olarak kullanılıyor. Yani karadaki nükleer silahıyla bir saldırı
yaptığında cezalandırılmayı, diğer bir deyişle karşı saldırıyı bekleyen taraf,
eğer nükleer denizaltıları varsa bu saldırıya rağmen ikinci kez saldırı
yeteneğini koruyor ve bu da savaşı kendi lehinde sonuçlandırmasına hizmet
edebiliyor.
Kuzey Kore’nin sorunu nükleer balistik füze
yerleştirmeyi düşündüğü denizaltıların dizel elektrikli olması, yani en fazla 2
gün su altında gizli seyir yapabiliyor olması. Daha sonra bataryalarını şarj
edebilmesi için şnorkel seyri yapması, yani satha yakınlaşması gerekiyor ki bu
da onun kolayca yakalanmasına neden olabiliyor.
İsrail
Örneği.
Kuzey Kore, havadan bağımsız dizel elektrik denizaltılara (AIP) sahip olsaydı,
bu durum değişirdi. Bu tip denizaltılar, hidrojen yakıtı veya benzer sistemler
ile su altında saatte 6 mil süratle yaklaşık 20 gün derin sularda şnorkel yapmadan seyir yapabiliyorlar.
İsrail’in Ağustos sonunda Almanya’dan satın aldığı dördüncü denizaltısının (INS
Tanin) AIP tipi olduğunu ve İsrail’in nükleer bir güç olduğunu burada
hatırlatalım. Gelecekte İran nükleer silahlara sahip olursa, İsrail’in elindeki
en ciddi caydırıcı silahın, Basra Körfezi yaklaşma sularında veya Arap
Denizi’nde harekat yapabilecek bu sınıf denizaltılara adapte edilebilecek
taktik nükleer silahlar olabileceği göz ardı edilmemelidir. İsrail’in bu ilk
AIP (Havadan Bağımsız Tahrikli) denizaltısının Akdeniz’deki dengeleri çok ciddi
şekilde değiştireceğini herhalde devletimizi idare edenler görüyor ve
değerlendiriyordur. Özetle, dünya siyasi konjonktürü karışırken, pek çok devlet
denizler altında nükleer yeteneğini geliştirmeye çalışıyor. Görünen o ki, maalesef
dünya, süratle aktif nükleer bir döneme hazırlık yapıyor. Bunun temel nedeni
konvansiyonel silahlarla artık devletler kesin ve süratli sonuçlar alamıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder