Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Kafkas Seddinden Ege-Akdeniz
Seddine
Birinci Dünya Savaşı, itilaf devletlerinin galibiyeti ile bitince dünya
siyasi haritası yeniden şekillendirildi. Öncelikle anti emperyalist bir devrim
ile batıdan kopan Rusya’da iç savaşın batı lehine sonuçlandırılması gerekiyordu.
İç savaş Kızıl Ordu ile emperyalist devletlerin fiilen desteklediği Beyaz Ordu
arasında 1918-1922 arasında devam etti. Bu iç savaşın bir benzeri Anadolu’da
yaşanıyordu. Kuvayı Milliye ile emperyalizmin kuklası Osmanlı Sarayı ve işgalci
devletler arasındaki bu savaş sırasında İngiltere, Mustafa Kemal liderliğindeki
Anadolu Kurtuluş Savaşının gerek Sovyet Rusya gerekse Orta Asya Türk
toplulukları ile irtibatını kesmek üzere Transkafkasya üzerinde jeopolitik bir
engel yaratmak istedi. Bu kuşak sayesinde İngiltere Bakü petrollerini de
kontrolünde tutmaya devam edebilecekti.
Kafkas Seddi Yıkılmalıydı. İtilâf Devletleri’nin bu kurgusunda Taşnaklar Ermenistan’ı, Menşevikler
Gürcistan’ı ve Müsavatçılar Ermenistan’ı kurarak "Kafkas Seddi"ni
oluşturacaktı. Çok değil 20 yıl önce Balkanlarda yapılan bu kez Anadolu’nun
doğusunda yapılacak ve Türk halkı Anadolu içine hapsedilmiş olacaktı. Böylece hegemon batı, Basra Körfezi ile
Karadeniz ve Hazar Denizi arasında kendi nüfuz bölgesini oluşturup,
Karadeniz’de tam hakimiyet sağlayabilecekti. Zaten Sevr haritası da bu oluşumun
somut bir sonucu idi. Sevr ile Trabzon ve Batum limanları Ermenistan ve
Gürcistan’a bırakılıyordu. Mustafa Kemal, Sevr imzalanmasından 6 ay önce 5
Şubat 1920 günü “Kafkas Seddi” üzerine şu açıklamaları yapar: “Kafkas Seddi’nin yapılmasını Türkiye’nin
kati mahvı projesi sayıp bu seddi İtilaf Devletleri’ne yaptırmamak için en son
vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak
mecburiyetindeyiz.”
Sevr seddi destekliyor. Kafkas seddinin Sevr haritasına yansıması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
topraklarımız üzerindeki bağımsız Kürdistan ve Ermenistan’dır. Mustafa Kemal
önce Kafkas Seddini sonra Sevr haritasını paramparça etti. Osmanlının
küllerinden, bir kurtuluş ve devrim ile bağımsız Türkiye Cumhuriyeti doğdu.
Anadolu devrimi ile Sovyet devrimi anti emperyalist karakterleri ile
Avrasya’nın bu köşesinde 20’nci yüzyıl siyasi coğrafyasını şekillendirdi.
Dünyada sömürgeler döneminin bitişini başlattı.
Günümüzün Kafkas Seddi. Tam 100 yıl sonra, günümüzde Kafkas seddinin yerini, emperyalizmin
soykırım yalanları üzerine kurulan Ermenistan iddiaları ile kendi devlet
beceriksizliğimizle oluşturulan ve bugün çözüm süreci denilen Türkiye’nin içten
parçalanma süreci almıştır. Gelecekte her iki emperyal proje başarılırsa
Anadolu doğudan koparılacaktır. Böylece Anadolu’nun Avrasya ile ulaşım yolları
tıkanacak, Türk ve yükselen Asya dünyasından tamamen soyutlanacaktır. Kısaca 100
yıl öncesinin Kafkas Seddinin yerini doğuda bugün Kürt-Ermeni Seddi alıyor
diyebiliriz. 2006 yılında Amerikan Kara Kuvvetleri Dergisinde yayımlanan
Amerikalı Albay Ralph Peters’in haritası da zaten bu seddi açıkça
somutlaştırıyordu.
Ege ve Akdeniz Setleri. Günümüzde doğudaki sedde açık bir şekilde Ege ve Akdeniz setleri
eklendi. Her iki set 1830’da Yunanistan’ın kurulması, 1878’de Kıbrıs’ın
kaybedilmesi, 1911’de 12 Adaların ve 1913’de Boğaz Önü ve Doğu Ege Adalarının
kaybı ile kurulmaya başlanmıştı. Ancak bu sedde en büyük destek 2009 sonrası
Türk Donanması ile Hava Kuvvetlerinin komuta yapısına büyük darbelerin
vurulduğu kumpas davalar süreci ile geldi. Bu yeni seddin Ege’deki günümüz enstrümanları açık deniz alanlarının daraltılması, adaların
silahlandırılması ve Kardak benzeri işgal altındaki 152 ada, adacık ve
kayalıklarda işgalin devam ettirilmesidir. Doğu Akdeniz’deki enstrümanlar ise
Ada’da çözüm süreci aldatmacası ile sürdürülen Birleşik Kıbrıs zorlaması ve Kıbrıslı
Rumlar, Yunanistan, Mısır ve İsrail’in de katkıları ile Antalya Körfezine
hapsedilmeye çalışılan Türk kıta sahanlığı ve (MEB) münhasır ekonomik bölge
emrivakileridir. Sevr’de Türk Boğazları
ve Anadolu’nun Ege ve Doğu Akdeniz’den tamamen koparıldığını ve bu sahillerin
Yunanistan, İtalyan Fransız ve İngiliz etki alanlarına bırakıldığını
hatırlatalım. (Karadeniz’de balıkçılık için kabaca 600 km’lik bir kıyı
bırakılmıştı.)
Sedde harç taşıyanlar. Şimdi bu karanlık tabloyu son bir ay içinde yaşananlarla daha da
karartalım. Papa ve Almanya’nın soykırım yalanı sürüsüne eklendiği bu günlerde,
Yunan Savunma Bakanı “Ege Denizi bir Yunan
Denizi’dir” diyor ve gri bölgelerin (Kardak benzeri adalar) sınırlarının
kurşun kalemle değil, kanla çizileceğini iddia ediyor. Geçen hafta KKTC’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yeni
lider Akıncı, KKTC için “Yavru vatan değil, kardeş ülkeyiz”
derken, Güney Kıbrıs lideri Anastasiades, “Akıncı'nın
seçilmesi bize, AB ilkeleri ve değerlerinin geçerli olacağı modern bir
devletimiz olması ve Kıbrıs'ın sonunda
yeniden birleşmesi için umut verdiğini” söylüyor. Ermeni soykırımı
yalanının takipçisi Avrupa Komisyonu da, KKTC’deki seçim sonuçlarını çok büyük
bir memnuniyetle karşıladıklarını ilan ediyor. Yani KKTC’yi bitirmenin işaret
fişeğini “yes be annemci” kardeş Kıbrıslılarla birlikte ateşliyorlar.
Jeopolitik kayıpların
hesabını kimse veremez. Bu karamsar makaleyi daha
fazla uzatmayalım. Hükümetler ekonomik çöküşlerin ve kayıpların hesabını
verebilir, ancak jeopolitik kayıpların hesabını veremezler. Bu çok ağır bir
yüktür. Türkiye’yi yeni Kafkas Seddine ve Ege/Akdeniz Seddine mahkum etmeye
çalışan emperyalizmle mücadele, seçim arifesindeki Türkiye’de geçmiş ve gelecek
nesillere karşı en önemli sorumluluktur. Halkımız bu seçimlerde ilk kez kendi
jeopolitik kaderini de oylayacaktır. Ancak görünen o ki, söz konusu jeopolitik
kuşatılmışlığa gerek eylem gerekse söylemleri ile Vatan Partisinden başka fiilen meydan okuyan bir başka parti ufukta
görünmüyor. Bu seçimlerde Vatan Partisini desteklemek jeopolitik bir
zorunluluktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder