21 Eylül 2015 Pazartesi

Navarin Baskınından Bugüne Dersler

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan

Amiral Cem Gürdeniz
            Navarin Baskınından Bugüne Dersler

                  Bu köşede, kumpas davaların Türk denizciliğine tarihin en büyük baskınlarından biri olduğunu pek çok kez yazdım. Balyoz baskınından 184 yıl önce, 20 Ekim 1827 günü Navarin Baskını yaşandı. Geçen hafta, İyon Denizi’nde Yunanistan’ın Pilos şehrinin bulunduğu Körfezde yaşanan bu baskın hakkında denizde ve karada incelemelerde bulundum.
Navarin Baskını Yunanistan’a Bağımsızlık Getirdi. Navarin baskını, kabaca 400 yıl egemenliğimizde kalan Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak 1830 yılında tarih sahnesinde yer almasının kapısını açtı. Bu saldırı ile üçü kalyon, 57 gemimiz batırıldı ve 6000 denizcimiz kaybedildi. O dönem koşullarında bu trajediyi sadece kalleşliğe bağlamak yetersiz bir değerlendirme olur. Zira Osmanlının  bilgisizlik, tecrübesizlik ve öngörüsüzlüğü baskını davet etmiştir. 22 yıl önce yaşanan Trafalgar zaferinin sarhoşluğundaki, dönemin okyanuslar jandarması İngiltere’nin baskın geleneğinin Navarin’de tekrar ettirilmesine izin verilmiştir. Maalesef baskın sırasında donanmanın başında ehil amiraller yoktu. Son anda ünlü Amiral Çengeloğlu Tahir Paşa göreve getirildiyse de bu çok geç alınmış bir karardı. Etkisi olmadı. Osmanlı karasularına 50 parça geminin girmesine ve demirlemesi engellenmedi. Baskından bir gün önce limana iki Fransız savaş gemisinin ‘’mesaj getirdik’’ aldatmacası ile girmesine izin verilerek istihbarat toplamasına karşı çıkılmadı. Fransız Amiral Compte de Rigny’nin baskından bir gün önce Mısır Filosunda görevli Fransız asıllı denizcileri ikaz ederek geri çağırmasından şüphelenilmedi. 20 Ekim sabahı düşman filosunun liman içine girmesine itiraz edilmedi. İngiliz savaş gemisi HMS Dartmouth’un savunmamızın en ucundaki Türk ateş gemilerine ‘’buradan kalkın emrinin’’ verilmesi aşamasına gelinmesinin, aslında bir baskının başlangıç emaresi olduğu değerlendirilemedi. Navarin Körfezi’nin Sfakteria adası ile birlikte savunmaya avantaj sağlayan özellikleri değerlendirilmedi. Gerek kuzey, gerekse güney sektörleri  kontrol eden stratejik kalelerdeki atışa hazır top ateş gücü kullanılmadı.

O gün Yunanistan, Bugün Kürdistan. Gelin bu felakete giden yolun başlangıcına dönelim. 1821 yılında Mora’da Yunanlılar ayaklandı. Önce Ruslar yardım etti. Sonra diğer Avrupalı devletler, o günün Yunanlıların üstün Helen medeniyetinin devamı olduğu aldatmacası içinde onlara sahip çıktı. Zira dönemin hegemonları Yunanistan’ın Asya ile Avrupa arasında bir set çekmesine ve Avrupa idealinin felsefe bacağını oluşturmasına karar vermişti. 1827 Eylül ayı içinde Londra Konferansı ile Osmanlılara isyanı daha fazla uzatmayın notası verildi ve istekler tek tek sıralandı. Buna göre, Yunanlılar padişaha bağlı kalacak, yıllık toptan vergi ödenecek, ancak kendi hükûmetlerini kuracaklardı. Ayrıca Müslümanlar Yunan ana karası ve adalardan çekilmeye başlayacaktı. (Günümüzde Güneydoğumuza yönelik  ABD ve AB talep ve deklarasyonlarından ne farkı var?) Bunlar yapılmazsa İngiltere, Fransa ve Rusya kuvvet kullanacaktı. Osmanlı bu ültimatomu kabul etmedi ve savaşı göze aldı. Ancak bir sorun vardı. Bir yıl önce yeniçeriler ortadan kaldırılmıştı. (2008 sonrasında Cumhuriyet Ordusu, Donanması ve Hava Kuvvetlerine kumpas davalar yolu ile yapılan baskınlardan ne farkı var?) Yeni Osmanlı Ordusu savaşa hazır değildi. Ayrıca donanma yetersizdi. Her iki nedenle bir başka eyalet olan Mısır’dan yardım istendi. (Suriye bahanesi ile NATO’dan Patriot’ların istenmesi gibi.) O dönem gücünün zirvesinde olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mora ve Girit Valiliğinin kendisine bırakılması şartıyla bu yardımı yapacağını bildirdi. Böylece Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın komuta ettiği müşterek Osmanlı–Mısır Ordu ve Donanması, Mora’ya gelerek durum üstünlüğü sağladı. Daha sonra İngiltere, Fransa ve Rusya’ya ait üç filo, müşterek olarak, İyon Denizi’ne girdi. 20 Ekim 1827 günü müttefik filo Mora’da bir barış baskını yaparak, Türk-Mısır ortak donanmasını Navarin’de savaş ilan etmeden yaktı. Kaybedilen 6000 denizcimize karşılık kayıpları 250 civarındaydı.  
Önce Denizi Kaybettik. Denizdeki zayıflığımız, Yunanistan’a 3 yıl sonra bağımsızlık kazandıran sebeplerin başındadır. Yunanistan Hükümeti, kuruluş temelini deniz varlığında aradı. “Enosis” politikası ile önce Kiklat ve Sporat Adalarını alarak Anadolu'yu ada ablukası altına soktu. Navarin’le sadece Ege kaybedilmedi. Gelişmiş ordu ve donanmaya sahip Mısır’ın da gerileme süreci başladı. Mısır, daha sonra Osmanlıya düşman edildi ve savaşıldı. Ne acıdır ki Rusların yardımıyla hanedan Mısır işgalinden kurtuldu. Navarin’den üç yıl sonra Fransızlar Cezayir’i işgal etti. Navarin’de kaybedilen denizci insan gücü, kurumsal kültürün gelişmesine darbe vurdu.
Ders Çıkarılmalıdır. O gün Yunanistan’ın bağımsızlığını hazırlayan koşullar ve dayatmalar bugün Kuzey ırak, Kuzey Suriye ve Güneydoğumuzda yaşanıyor. Kürt koridorunun Akdeniz’e ulaşması nihai hedeftir. O gün Navarin, bugün kumpas davalar yaşandı.  Navarin’de başarılı oldular. Ancak bugünün Navarin’i kumpas davalar ile Cumhuriyet Donanmasını, ordusunu ve hava kuvvetini yok edemediler. Onların içindeki Mustafa Kemal ışığının  yenilmezliğini yok edemediler. Cumhuriyet Ordusu, Donanması ve Hava Kuvveti Kürt Koridoruna asla izin vermeyecektir. Tarihimiz rehberimiz olmalıdır. Unutmayalım Yunanistan bir eyaletimizdi. Güneydoğu vatanımızdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder