Mavi
Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Navarin Baskınından Bugüne Dersler
Bu
köşede, kumpas davaların Türk denizciliğine tarihin en büyük baskınlarından
biri olduğunu pek çok kez yazdım. Balyoz baskınından 184 yıl önce, 20 Ekim 1827
günü Navarin Baskını yaşandı. Geçen hafta, İyon Denizi’nde Yunanistan’ın Pilos
şehrinin bulunduğu Körfezde yaşanan bu baskın hakkında denizde ve karada incelemelerde
bulundum.
Navarin
Baskını Yunanistan’a Bağımsızlık Getirdi. Navarin baskını, kabaca 400 yıl egemenliğimizde
kalan Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak 1830 yılında tarih sahnesinde
yer almasının kapısını açtı. Bu saldırı ile üçü kalyon, 57 gemimiz batırıldı ve
6000 denizcimiz kaybedildi. O dönem koşullarında bu trajediyi sadece kalleşliğe
bağlamak yetersiz bir değerlendirme olur. Zira Osmanlının bilgisizlik, tecrübesizlik ve öngörüsüzlüğü baskını
davet etmiştir. 22 yıl önce yaşanan Trafalgar zaferinin sarhoşluğundaki,
dönemin okyanuslar jandarması İngiltere’nin baskın geleneğinin Navarin’de tekrar
ettirilmesine izin verilmiştir. Maalesef baskın sırasında donanmanın başında
ehil amiraller yoktu. Son anda ünlü Amiral Çengeloğlu Tahir Paşa göreve getirildiyse
de bu çok geç alınmış bir karardı. Etkisi olmadı. Osmanlı karasularına 50 parça
geminin girmesine ve demirlemesi engellenmedi. Baskından bir gün önce limana
iki Fransız savaş gemisinin ‘’mesaj getirdik’’ aldatmacası ile
girmesine izin verilerek istihbarat toplamasına karşı çıkılmadı. Fransız Amiral
Compte de Rigny’nin baskından bir gün önce Mısır Filosunda görevli Fransız
asıllı denizcileri ikaz ederek geri çağırmasından şüphelenilmedi. 20 Ekim
sabahı düşman filosunun liman içine girmesine itiraz edilmedi. İngiliz savaş gemisi
HMS Dartmouth’un savunmamızın en ucundaki Türk ateş gemilerine ‘’buradan
kalkın emrinin’’ verilmesi aşamasına gelinmesinin, aslında bir baskının
başlangıç emaresi olduğu değerlendirilemedi. Navarin Körfezi’nin Sfakteria
adası ile birlikte savunmaya avantaj sağlayan özellikleri değerlendirilmedi.
Gerek kuzey, gerekse güney sektörleri
kontrol eden stratejik kalelerdeki atışa hazır top ateş gücü
kullanılmadı.
O
gün Yunanistan, Bugün Kürdistan. Gelin bu felakete giden yolun
başlangıcına dönelim. 1821 yılında Mora’da Yunanlılar ayaklandı. Önce Ruslar
yardım etti. Sonra diğer Avrupalı devletler, o günün Yunanlıların üstün Helen medeniyetinin
devamı olduğu aldatmacası içinde onlara sahip çıktı. Zira dönemin hegemonları Yunanistan’ın
Asya ile Avrupa arasında bir set çekmesine ve Avrupa idealinin felsefe bacağını
oluşturmasına karar vermişti. 1827 Eylül ayı içinde Londra Konferansı ile
Osmanlılara isyanı daha fazla uzatmayın notası verildi ve istekler tek tek
sıralandı. Buna göre, Yunanlılar padişaha bağlı kalacak, yıllık toptan vergi
ödenecek, ancak kendi hükûmetlerini kuracaklardı. Ayrıca Müslümanlar Yunan ana
karası ve adalardan çekilmeye başlayacaktı. (Günümüzde Güneydoğumuza
yönelik ABD ve AB talep ve deklarasyonlarından
ne farkı var?) Bunlar yapılmazsa İngiltere, Fransa ve Rusya kuvvet
kullanacaktı. Osmanlı bu ültimatomu kabul etmedi ve savaşı göze aldı. Ancak bir
sorun vardı. Bir yıl önce yeniçeriler ortadan kaldırılmıştı. (2008 sonrasında
Cumhuriyet Ordusu, Donanması ve Hava Kuvvetlerine kumpas davalar yolu ile
yapılan baskınlardan ne farkı var?) Yeni Osmanlı Ordusu savaşa hazır değildi.
Ayrıca donanma yetersizdi. Her iki nedenle bir başka eyalet olan Mısır’dan
yardım istendi. (Suriye bahanesi ile NATO’dan Patriot’ların istenmesi gibi.) O
dönem gücünün zirvesinde olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mora ve Girit Valiliğinin
kendisine bırakılması şartıyla bu yardımı yapacağını bildirdi. Böylece Mehmet
Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın komuta ettiği müşterek Osmanlı–Mısır Ordu ve
Donanması, Mora’ya gelerek durum üstünlüğü sağladı. Daha sonra İngiltere,
Fransa ve Rusya’ya ait üç filo, müşterek olarak, İyon Denizi’ne girdi. 20 Ekim
1827 günü müttefik filo Mora’da bir barış baskını yaparak, Türk-Mısır ortak
donanmasını Navarin’de savaş ilan etmeden yaktı. Kaybedilen 6000 denizcimize
karşılık kayıpları 250 civarındaydı.
Önce
Denizi Kaybettik. Denizdeki zayıflığımız, Yunanistan’a 3 yıl
sonra bağımsızlık kazandıran sebeplerin başındadır. Yunanistan Hükümeti,
kuruluş temelini deniz varlığında aradı. “Enosis” politikası ile önce Kiklat ve
Sporat Adalarını alarak Anadolu'yu ada ablukası altına soktu. Navarin’le sadece
Ege kaybedilmedi. Gelişmiş ordu ve donanmaya sahip Mısır’ın da gerileme süreci
başladı. Mısır, daha sonra Osmanlıya düşman edildi ve savaşıldı. Ne acıdır ki
Rusların yardımıyla hanedan Mısır işgalinden kurtuldu. Navarin’den üç yıl sonra
Fransızlar Cezayir’i işgal etti. Navarin’de kaybedilen denizci insan gücü,
kurumsal kültürün gelişmesine darbe vurdu.
Ders
Çıkarılmalıdır. O gün Yunanistan’ın bağımsızlığını hazırlayan
koşullar ve dayatmalar bugün Kuzey ırak, Kuzey Suriye ve Güneydoğumuzda
yaşanıyor. Kürt koridorunun Akdeniz’e ulaşması nihai hedeftir. O gün Navarin,
bugün kumpas davalar yaşandı. Navarin’de
başarılı oldular. Ancak bugünün Navarin’i kumpas davalar ile Cumhuriyet Donanmasını,
ordusunu ve hava kuvvetini yok edemediler. Onların içindeki Mustafa Kemal
ışığının yenilmezliğini yok edemediler.
Cumhuriyet Ordusu, Donanması ve Hava Kuvveti Kürt Koridoruna asla izin
vermeyecektir. Tarihimiz rehberimiz olmalıdır. Unutmayalım Yunanistan bir
eyaletimizdi. Güneydoğu vatanımızdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder