Montrö
Sözleşmesi 80 yaşına girerken
Anadolu’da
yaşamak ve hayatta kalmak büyük bir jeopolitik mücadeledir. Denizde kuzeyini,
batısını ve güneyini emniyete alamamış bir Anadolu yarımadasında bağımsız
yaşamak mümkün değildir.
Denizde Gerileme Toprak
Kaybettirir. Osmanlı İmparatorluğu, 1571
yılında yaşanan İnebahtı yenilgisi sonrasında kaçınılmaz bir şekilde denizlerde
gerilemeye başlamış ve bu gerileme 1915 yılında Gelibolu yarımadasına yarım
milyona yakın istila ordusunun çıkışına kadar devam etmiştir. Bu ordu Mustafa
Kemal ve onun gibi binlerce kahraman Türk evladı sayesinde def edilmiş ancak 3
yıl sonra Mondros ateşkesi ile yeniden denizden gelen düşman imparatorluğun
kalbi olan İstanbul’u işgal etmiştir.
Rusya ve Kurtuluş
Savaşımız. Eğer Kurtuluş Savaşı sırasında
kuzey komşumuz Rusya ve lideri Lenin, Mustafa Kemal’e yardım etmese ve
işbirliğine girmese bugünün bağımsız Türkiye Cumhuriyetinden bahsedemezdik.
Rusya’nın Kurtuluş Savaşımız öncesinde anti emperyalist bir mücadeleye girmesi
ve Rus karşı devrimcilerine emperyal batı devletlerinin destek vermesi, Lenin’i
Mustafa Kemal’e yakınlaştırmış ve Kafkas seddinin yıkılmasına büyük katkı
sağlamıştır. Eğer Rusya’da devrim olmayıp Romanov’ların Çarlık İmparatorluğu
devam etseydi, Anadolu dört eksende baskıya maruz kalacak ve sanayisiz,
üretimsiz sözde imparatorluk, Sevr haritasından bile daha kötü bir duruma
zorlanan bir teslime razı olacaktı.
Jeopolitik zenginlik: Türk
Boğazları. Osmanlının tarihi, Anadolu
jeopolitiğinin laboratuvarıdır. Bu laboratuvarın en önemli bölümünü Türk
Boğazları oluşturur. Boğazlar ilk değerini askeri sahada değil, ekonomik sahada
bulmuştur. Tarihte, Boğazlar Batı ile Doğu arasındaki, bir nevi ticaret
köprüsü, mal mübadele merkezi olmuştur. Karadeniz ve Anadolu üzerinden Asya'ya uzanan
biri deniz, diğeri de kara olmak üzere iki yol üzerinde bulunduğundan boğazlar yüzyıllarca
bir jeopolitik çekim merkezi oldu. Doğu Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğunun
İstanbul'a gelmesi ve boğazlara hakim olmasının çekim noktası budur. Boğazların
güvenliği Türk jeopolitiğinin yüzyıllarca en büyük endişe alanı olmuştur. Bu
durum, Türk donanmasının gücü ve yeteneklerinden etkilenmiştir. Donanma
kuvvetli oldukça hegemonyanın Boğazlar üzerindeki ihtirasları kontrol
edilebilmiş, donanma zayıflayınca Boğazlar üzerindeki istekler artmıştır. Zira,
Türk donanması, kuvvetli olduğunda boğazları ileriden –en azından Girit
geçitlerinden- savunabiliyordu. Tarihte Çanakkale dört kez zorlanmıştır. (1656 yılında
Venedik, 1807'de İngiltere, 1912'de İtalya, 1915'de İngiltere)
Karadeniz
ve Boğazlar. Karadeniz’de durum daha
farklıdır. 1774 Kaynarca Antlaşmasıyla Ruslar ilk kez Karadeniz’de donanma
bulundurmaya başladı. Böylece Çarlık Rusya’sı ile Osmanlı arasında boğazlar
meselesi başladı. Halbuki Ruslar 1699 Karlofça antlaşmasıyla Azak denizi
kıyılarına gelip Karadeniz'de ticaret yapmak izni isteyince padişah ‘’ Rusları
sarayıma alırım; fakat Karadeniz'e bırakamam’’ demişti. O zaman
ki yöneticiler İstanbul Boğazını değil, bizzat Karadeniz'i düşünüyorlardı.
Fakat donanma zayıflayınca Kaynarca antlaşması hem Karadeniz'i, hem de
Karadeniz Boğazını Ruslara açtı. Rus Çarlığı ile sonu antlaşma ile biten 8 savaş
yaşandı. Ancak Ruslar bu savaşlarda Boğazı zorla geçmeye teşebbüs etmediler,
diğer taraftan Karadeniz’de Türk donanmasına da hareket serbestisi vermediler. Kırım
harbinin neticesi olan 1856 Paris antlaşması, Karadeniz'deki bütün Türk ve Rus
üslerini yıkmış ve her iki devleti de Karadeniz'de donanma bulundurmaktan men
etmişti. Bu rejim de 1870 Berlin antlaşmasına kadar devam etti.
Montrö en büyük Güvencedir. Atatürk Lenin dostluğu ile başlayan yeni dönem, İkinci Dünya
Savaşına kadar sürdü. Lozan’la egemenliği terk edilen Boğazlar Bölgesi 2016
yılında 80’nci yıldönümünü kutlayacağımız Montrö Sözleşmesi ile tekrar egemenlik
alanımıza katıldı. Bu sözleşme sadece Boğazların egemenliğini geri vermedi aynı
zamanda Karadeniz’de bir güvenlik rejimi tesisi etti. Montrö Sözleşmesi bugüne
kadar İkinci Dünya Savaşı, Soğuk Savaş ve 11 Eylül 2001’e kadar devam eden
Soğuk Barış dönemi ile 2001 sonrası ABD güdümündeki terörle mücadele dönemini
başarıyla atlatmıştır. Bugün de Montrö Sözleşmesi kuzey jeopolitik eksende
Cumhuriyet için büyük bir güvence, Karadeniz jeopolitiğinde en önemli
enstrümanımızdır. Son olarak, Montrö Sözleşmesinin hükümlerine hassasiyetle
uyan Türkiye’nin soğukkanlı diplomasisi sayesinde, batının her türlü
kışkırtmasına rağmen 2008 yazında yaşanan Gürcistan-Rusya ve 2014 baharında
yaşanan Rusya-Ukrayna krizlerinde Türkiye’yi zora sokacak denizde bir çatışma
ve tırmanma yaşanmamıştır.
Türkiye Soğuk Kanlı Davranmalıdır. Bugün
de Türkiye soğuk savaş dönemindeki hassasiyetle Rusya’nın güvenlik çıkarlarını
zorlamayacak dengeli politikayı devam ettirmelidir. Bu kapsamda Karadeniz’deki
NATO tatbikatlarına katılım ve Amerikan savaş gemileri ile geçiş tatbikatları
(Passex) konusunda hassasiyet gösterilmeli, Rusya kışkırtılmamalıdır. Ayrıca
Türkiye’nin büyük emekleri ile gerçekleştirilen Karadeniz Deniz işbirliği Görev
Grubu (Blackseafor) ve Karadeniz Uyumu Harekatı ile Sahil Güvenlikler arası
İşbirliği forumundaki karşılıklı ilişkiler ve faaliyetler artırılmalıdır.
Ukrayna ve Gürcistan’da devam eden krizlerin Batı tarafından Karadeniz’in tuzlu
su ortamında son 25 yılda oluşturulan
işbirliği ikliminin ve hepsinden önemlisi Montrö Sözleşmesinin ruhunun
zedelenmesine izin verilmemelidir. Montrö, Cumhuriyetten büyük bir
mirastır. Bu miras korunmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder