Türkiye’nin
Denizcileşmesi ve Çin Örneği
Anadolu
gerek Selçuklu gerek Osmanlı dönemlerinde denizcileşemedi. Osmanlı
İmparatorluğu, büyük fırsat ve olanaklara rağmen deniz uygarlığı kuramadı. Doğu
ve Orta Akdeniz’e hakim olduğu ve Kızıldeniz’e eriştiği 16’ncı yüzyılda bir
milyon nüfusa sahip Portekiz’i, anavatanından 9000 mil ötesinde Hint
Okyanusunda yenemedi. Kızıldeniz ve Basra Körfezi dışına çıkamadı.
Osmanlı’da Türkler Çiftçi ve askerdi.
Osmanlı İmparatorluğu teknolojik yeniliğe (inovasyona) sahip olamadı. Küresel
yenilikler Portekiz’i okyanus denizciliği ve keşiflere; İngiltere’yi deniz
egemenliği ve sanayi devrimi öncülüğüne; ABD’yi 20’nci yüzyılda bilişim
devrimine ve denizlerde kesin hâkimiyete taşırken, Osmanlı 3 kıtada bir
imparatorluk kurmuş olmasına rağmen denizlere yöneliş bir yana, siyasi
coğrafyasının denizlere yönelik temel teorisine dahi sahip olmadı. En güçlü
döneminde kapitülasyonlar vererek Anadolu başta olmak üzere imparatorluğun deniz
coğrafyasında Türk denizcileşmesinin kapılarını kapadı. Balıkçılığı Rum
azınlığa, limancılık ve denizcilik işlerini Rumlarla Yahudilere bıraktı.
Türkleri sadece çiftçilik ve askerliğe yönlendirdi.
Donanma tek Başına Denizcileşmeyi Sağlayamaz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün olağanüstü vizyonu denizcileşme için
gereken teorik ve pratik alt yapıyı sağlasa da ondan sonraki dönemlerde ve özellikle
1946 sonrası çok partili döneme ve Atlantik sisteme geçişle birlikte halkın ve
devletin denizcileşme projesi büyük yara aldı. Sadece Donanma gücü alanında denizcileşme sürecinde ciddi ilerleme
kat edildi. Ancak donamanın tek başına güçlenmesi onu vagonu olmayan lokomotif
durumuna düşürdü. Donanmanın strateji ve doktrin üretebilme yeteneği de 2009 da
başlayan kumpas davalar fırtınası sonucunda sakatlandı. Deniz gücümüz en seçkin
ve yetenekli A takımı sayılacak 40 Amiral ve 400’e yakın Amiral adayı Atatürkçü,
ulusal çıkar odaklı pek çoğu kurmay deniz subayını kaybetti.
Çin’in Denizci Geçmişini Unutması. Çin’e bakınca Osmanlı İmparatorluğu
tecrübesinden farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Manyetik pusulayı Avrupa’dan
100, Gök Atlasını 500, omurga üzeri gemi dümenini 300, çok direkli yelkenli
gemiyi 200, gemilerde sızdırmaz bölme uygulamasını 300 yıl önce başaran bir
tarihi mirasa sahipler. 1405-1433 arasında Müslüman Amiral Zeng Ho’nun
liderliğinde 60 gemilik 27 bin askerlik filo ile 28 yıl boyunca Hint Okyanusu
ve Pasifik Okyanusu’nda donanma gezdirdiler ve ganbot diplomasisi uyguladılar. Ancak
anlamsız bir şekilde bu başarıyı devam ettirmediler ve denizcilikleri
imparatorluk geleneğine dönüşemedi. Qing Hanedanının 18’inci yüzyıldan itibaren
süratle zayıflaması ve İngiltere’nin liderliğinde Avrupa’nın afyon savaşları
ile Çin’i sömürgeleştirme girişimleri Çin’i zaten kopuk olduğu denizlerden
tamamen uzaklaştırdı.
Mao’nun Denize Yönelişi. Ancak Mao Tse Tung ile Çin, 20’inci yüzyıl
ortalarında tekrar denizlere döndü. Çin Halk Cumhuriyetinin Sovyet desteği ile
nükleer devlet olması da denizcileşme sürecini hızlandırdı. Ancak denizlere
yöneliş tam anlamıyla 2000’i yıllardan sonra tepe yaptı. Çin tersaneleri 1980
yılında toplamda ancak 220 bin ton gemi inşa etmişti. Bu sayı 2010 yılında 20
milyon ton oldu. Çin, 1250 tersane ile dünya birincisi. Bu artış hızına en
yakın başarı İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD tersanelerinde yaşanmıştı. 2011
yılında dünya üzerinde taşınan kutuyüklerin (container) en yoğun taşındığı
merkez limanların (hub port) ilk 10’unun 6’sı, 114 milyon kutuyük ile Çin’e ait
oldu. Günümüzde 1000 groston üzeri 3200 ticaret gemisine sahip olan Çin,
ABD’nin aksine devasa ticaretinin % 90’ını kendi ticaret gemileri ile taşıyor.
Balıkçılıkta dünya birincisi. Küresel üretim ve avlamanın % 20 sine sahip.
Dünyanın hızla küresel gıda krizine yöneldiği bir dönemde Çin’in denize ağırlık
vermesi gıda güvenliği yönü ile dikkat çekici. Benzer şekilde. Küresel liderlik
yolunun denizden geçtiğini İngiltere ve ABD sayesinde iyi öğrenen Çin, yakın
tarihinin deniz ve denizcilik siyaseti bakımından en yoğun ve verimli dönemini
yaşıyor. Diğer taraftan Çin’in geniş deniz yetki alanlarında karmaşık ve çok
sayıda egemenlik ihtilaflarına sahip olması da denize yönelişini kamçılıyor. Bu
sorunları ancak deniz gücü ile çözeceğini ve karşısına ABD Deniz gücünün
çıkacağını biliyor. Çin, denizcileşerek, geleneksel karasal ve denizsel
jeopolitik rekabet alanında, kendisini binlerce yıldır karaya mahkûm eden
paradigmayı kırıyor. Tarihinden ders alıyor. Eski Başkan Hu Cintao, görevini Xi
Jingpin’e devrederken yaptığı konuşmada Çin’in hızla bir denizcilik gücü olması
gerektiğinin altını çiziyordu. En son yayınlanan 13’üncü beş yıllık kalkınma
planında Çin’in denizcilik stratejisinin (maritime strategy) güçlendirileceğine
vurgu yapılmaktadır. Çin, okyanuslardan azami
şekilde faydalanmayı amaç edinmektedir. Bunun için deniz yetki alanlarını
korumak ve genişletmek en önemli hedefleri arasında. 2013 yılında kurulan
Okyanus Alanları İdaresi tam da bu işi yapıyor. Kısacası Çin, Devlet başkanı Xi
Jinping’in ifadesiyle ‘’büyük bir
denizcilik gücü’’ olmak üzere emin adımlarla ilerliyor.
Devletin
Denizcileşmesi Esastır.
Çin’in son 20 yılda denizcileşme yolunda gösterdiği bu başarıdan Türkiye’nin
çıkarması gereken derse gelince. Çin devletin denizcileşmesi ve devlet
kapitalizmi ile denizcileşiyor. Aslında Atatürk’ün uyguladığı tam da buydu. Devlet
bu rotayı seçmese Çin geri kalmış bir tarım devleti olarak kalırdı. Türkiye de
ancak Mustafa Kemal rotasına dönerek, devletin denizcileşmesi sonucu mavi
uygarlık cephesine geçebilir. Atlantik ve içimizdeki karacı cepheye rağmen bu
başarılırsa, Türkler bir daha asla denize sırtını dönmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder