Lozan ve Montrö Kardeşliği
Temmuz
ayı Türkiye Cumhuriyeti jeopolitiğinde en önemli olayların yaşandığı bir aydır.
24 Temmuz 1923 Lozan; 20 Temmuz 1936 Montrö; 20 Temmuz 1974 Kıbrıs/Girne’de
Kıyıbaşının tutulması. Hepsinde
egemenlik kazanımı vardır. Bu günler içinde şüphesiz en önemlisi 24 Temmuz
1923’tür. Cumhuriyetimizi kuran temel antlaşmanın, Lozan’ın kutlu doğum
günüdür. Büyük bir diplomatik zaferdir. Devletsiz ve milletsiz kalma tehlikesi
ile karşı karşıya kalan Anadolu Türklerinin, galip çıktıkları bir ölüm kalım
savaşının kanla yazılmış onur belgesidir. Ancak imzalandığı 24 Temmuz 1923 günü
Lozan Antlaşması ardında boynu bükük iki mavi vatan varlığı bırakmıştı. İlki
Türk Boğazları, diğeri Anadolu’ya yakın Ege Adalarıydı. Boğazlarımıza 20 Temmuz
1936 günü Montrö Sözleşmesinin imzalanmasıyla kavuştuk. 13 yıllık ayrılık dayanılmaz
acı vermişti. Anadolu’ya yakın silahlandırılmış Ege Adaları hala Türkiye
jeopolitiğinin ve topak gemi Anadolu’nun yumuşak karnı olmaya devam etmektedir.
Montrö Sözleşmesi Çok Yönlü
Jepolitik Kazanımdır. 20 Temmuz 1936
günü imzalanan ve 9 Kasım 1936 günü yürürlüğe giren Montrö sözleşmesi Lozan’ın
eksik kalan denizci parçasını kısmen tamamlamakla kalmamış, aynı zamanda
bölgesel ve küresel deniz siyaseti açılarından çok yönlü kazanımları
tetiklemiştir. Böylece Cumhuriyet, Karadeniz-Akdeniz ekseninde, Osmanlı
döneminde pek çok örnekte yaşanan stratejik iç hatlar konumunda kalma riskini
bertaraf edebilmiştir. Ayrıca Trakya, Anadolu’nun ayrılmaz bir parçası haline
gelmiştir. Diğer yandan Montrö sözleşmesi sadece Türk boğazlarından ticaret ve
savaş gemilerinin geçişini düzenleyen bir boğaz rejimi değildir. Aynı zamanda
Karadeniz gibi yarı kapalı bir denizde başlı başına bir deniz güvenlik
rejiminin de temelini oluşturmaktadır. Dünyada örneği az olan, bir nevi deniz
silahlarını kontrol rejimi enstrümanıdır. Dolayısıyla Karadeniz istikrar ve
barışı ile Montrö sözleşmesi birbirini tamamlayan kavramlardır. Montrö
zaferinin yurt dışında da yankıları büyük olmuştu. İngiliz Daily Telegraph
gazetesinin 21 Temmuz 1936’daki haberini Akşam gazetesi 22 Temmuz günü şu
şekilde duyuruyordu:
“Avrupa’nın
hasta adamı sayılan Türkiye, iki asırdan beri kendisine görülen manevi
hastalıktan kurtulmuş ve 20 sene evvel rakip devletler arasında taksim olunan
Anadolu, bugünün kuvvetli adamı olmuştur. Yeni sözleşme bu düşünceyi tamamıyla
tanımıştır.”
Montrö Sözleşmesi Karadeniz
istikrarının anahtarıdır. Karadeniz,
Birinci Dünya Savaşı sonrasında işgale uğrayan Anadolu’nun, Türk tarihinin ilk
ve son anavatan savunmasında en önemli rolü oynamıştı. Karadeniz, lehte
kullanıldığı sürece Anadolu’nun güvenlik ve emniyeti olduğunu en zor zamanlarda ispat etmişti. Bugün de
aynı prensip ve tarihsel tecrübe geçerlidir. 80’inci yaşını tamamladığı
günümüzde Türkiye, Montrö rejiminin muhafazasına son derece önem vermeli, bu
yükümlülüğü, sözleşmenin imzalandığı günden bu yana, en gergin dönemler de
dâhil olmak üzere, azami hassasiyetle ve tarafsızlıkla yerine getirmeye devam
etmelidir.
NATO’nun
Montrö’yü Sulandırmasına İzin Verilemez. Türkiye başta ABD
ve NATO olmak üzere Atlantik yapının Karadeniz’deki oldubittilerine izin
vermemelidir. Bu kapsamda geçen hafta Varşova’da
yapılan 2016 NATO Zirvesinin sonuç bildirgesinin 41’inci maddesinde
yer alan ‘’Karadeniz’de NATO’nun güçlendirilmiş hava ve deniz
varlığının güçlendirilmesi seçenekleri değerlendirilecektir’’ tuzağına asla düşmemelidir. Bu tuzak, Romanya gibi
Karadenizli bir Truva atı üzerinden Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirir.
Türkiye’yi yönetenlerin de gerek devlet, gerekse siyaset adamı kimlikleri ile
Montrö ve Karadeniz güvenliği, Sözleşmenin ruhu ve esası ile Türk-Rus
yakınlaşması ve işbirliğine yönelik konulardaki söylem ve eylemlerinde gelecek
kuşakların jeopolitik çıkarlarını düşünerek hareket etmeleri hayati önemdedir.
Bu konuların bilinmemesi mazeret olamaz. Devletin Karadeniz politikası Montrö
Sözleşmesi gölgesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 2015 yılında yayınlanan
strateji belgesinde belirtildiği gibi olmalıdır:
‘’Bu
politika, bölge ülkeleri ile birlikte Karadeniz’e münhasır bir bölgesel kimlik
ve buna dayalı bir bölgesel iş birliği ortamı oluşturmayı, bu suretle istikrarı
bozabilecek olası dış müdahale ihtimalini asgariye indirmeyi, Karadeniz’i
jeopolitik rekabetin dışında tutmayı hedeflemelidir. Bu hedef, Türk deniz
kuvvetlerinin liderlik ettiği ya da taraf olduğu deniz ortamına yönelik
muhtelif bölgesel askerî girişimlerle desteklenmelidir.’’
Sonsuza
kadar Lozan ve Montrö. Montrö sözleşmesi
80’nci yaşını doldururken geriye baktığımızda her savaştan, her gerilimden ve
her krizden başarıyla çıkmış dünyada eşi benzeri görülmeyen bir sözleşme ile
karşı karşıyayız. Bu sözleşmeyi Lozan antlaşması gibi sonsuza taşımak her Türk
vatandaşının görevidir. 21’nci yüzyılda dileriz bölge ülkeleri, Karadeniz
sahildarları dışındaki ülke başkentlerinde yapılan stratejilerin ve planların
parçası olmaz, Montrö Sözleşmesinin ruhuna sadık kalarak Karadeniz’de son 80
yıldır yaşanan denge ve barış ortamını devam ettirirler. Dileriz ki
Türkiye, 24 Kasım 2015’de büyük zarar gören Türk Rus ilişkilerini düzeltmeye
devam eder ve Atatürk-Lenin dostluk
dönemine geri döner. Kanal İstanbul gibi gerek Montrö sözleşmesinin
sorgulanmasına gerek Marmara denizi çevresinin yıkımına neden olacak
sansasyonel bilim dışı projelere kredi
vermez. Özetlersek, Karadeniz ve Türk boğazları, Anadolu jeopolitiğinin
yaşamsal parçalarıdır. Her ikisini birleştiren Montrö sözleşmesidir. Sonsuza
dek, ayrılmalarına izin verilmemelidir.
Başsağlığı: 15 Temmuz 2016 akşamı TSK içinde yuvalanmış F tipi Terör
Örgütü tarafından girişilen kalkışma sırasında hayatını kaybeden güvenlik
güçlerimize ve vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyor, devletimize, Silahlı
Kuvvetlerimize ve şehitlerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum. Bu acı
tecrübe ile dilerim aziz Türk Halkı kendisini on yıllarca aldatan ve kendi
halkının üzerine ateş açacak kadar alçalan ABD-Pensilvanya merkezli F tipi
Terör Örgütünün gerçek yüzünü görür ve ondan bir an evvel kurtulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder