27 Ağustos 2013 Salı

Antarktika ile uğraşırken arktik Okyanusu'ndan uzaklaşmayalım



Antarktika’da Türk Bilim Üssünün kurulması çalışmaları “tam yol ileri” devam ediyor. Ne diyelim, demek ki kendi deniz alanlarımızda bilimsel çalışmalar biz hapisteyken tamamlanmış. Ne mutlu denizlerimize ve deniz bilimciliğimize. Merak ediyorum, Antarktika’daki bilim üssünde yabancı bir bilim insanı bizim temsilcimize şunları sorduğunda ne cevap verilecek? Marmara Denizinizde kirlenme kontrol altına alındı mı? Marmara fayını kendi gemilerinizle incelemeye başladınız mı? Çevre denizlerinizin 200 metreden derin sularındaki canlı hayatını incelediniz mi? Doğu Akdeniz kirliliğine Türkiye’nin katkısı ne? Ekonomik mucizeler yarattığı iddia edilen hükümetinizin torunlarınızın geleceğini ilgilendiren deniz kirliliğine karşı kayıtsızlığına, bilim insanları olarak ne tepki verdiniz? Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Ege’de Balık stoklarınız nedir? Denizlerinizin yüzde kaçının sismik taraması tamamlandı? Hükümetinizin gözbebeği Kanal İstanbul projesinin çevreye etkilerini değerlendirdiğiniz bir çalıştay yaptınız mı? İklim değişikliğinin denizlerinize ve canlı hayata etkisi konusunda halkı aydınlatıyor musunuz?
Arktik Okyanusunda kazan kaynıyor: Neyse konumuz Antarktika değil. Jeopolitik ve stratejik perspektifte Antarktika ile kıyaslanamayacak kadar önemli bir yer. 21’inci yüzyılın jeopolitik yönden en kritik bölgelerinden birisi, Kuzey Buz Denizi yani “Arktik Okyanusu”. Stratejik arenada bu bölgeye NATO jargonu ile “Yüksek Kuzey-High North” adı veriliyor. Bu bölgede ABD, Rusya Federasyonu, Kanada, Norveç ve Danimarka’nın kıyısı var. Okyanusun % 88’i sahildarların Münhasır Ekonomik Bölgesi iken % 12’lik kısmı açık deniz (high seas) statüsünde. Dolayısı ile sahildarlar arasında gerek kıta sahanlığı/MEB sınırlandırılması gerekse deniz ulaştırma rotaları üzerinde zararsız geçiş ve transit geçiş gibi konularda ciddi sorunlar var. Ayrıca Kanada’nın Rusya ve Danimarka ile Kardak benzeri egemenliği tartışmalı adacık sorunları var. Yakın bir gelecekte deniz egemenleri arasında ciddi baş ağrısı yaratacak bu yeni jeopolitik çekim alanının en temel iki özelliği, deniz ticaretinde devrim yaratacak yeni deniz ulaştırma rotalarına ve yüksek miktarda petrol, doğal gaz ve stratejik madenlere sahip olması. Yüksek Kuzeyin gündeme gelmesinin bir diğer nedeni ise son 35 yılda küresel ısınma nedeniyle buzulların erimeye başlaması.
Deniz Ulaştırmasında Devrim: Artık yaz aylarında Arktik Okyanusunda seyir olanağı artıyor. Örneğin tarihsel olarak en sert buzların olduğu Kanada bölgesinde bile 1978 yılından bu yana % 39 erime tespit edildi. Tüm bölgede ortalama olarak yılda 70 bin km² buz eriyor. Bilim adamları 2024 sonrası buz erimesinde keskin bir düşme bekliyorlar. Simülasyonlara göre 2040 sonrası bölgenin deniz ulaştırmasına tamamen açılacağı tahmin ediliyor. Böylece okyanuslar arası deniz ticaret rotaları kısalıyor. Bu bölgede üç ana rota mevcut. Birincisi,Kuzey Doğu geçidi ya da Kuzey Deniz Rotası. Rus kıyılarını takip eden ve Atlantik ile Pasifik Okyanuslarını birleştiren rotadır. Günümüzde yazları senede iki ay kesintisiz seyir yapılabiliyor. İkinci rotaKuzey Batı rotası olarak da bilinen Kanada Arşipel Geçididir. Atlantik ile Alaska Kuzeyini birleştiriyor. 2007 yılında ilk kez kısa süreli de olsa seyre açıldı. Üçüncü rotaArktik Köprüsü olarak isimlendirilen Murmansk/Rusya ile Kanada ve ABD’nin Atlantik kıyılarını birleştiren rotadır.
Bu rotalar sayesinde Atlantik ile Pasifik arasında Panama Kanalı üzerinden veya Atlantik ile Hint Okyanusu /Çin arasındaki Süveyş kanalı üzerinden işleyen mevcut deniz rotaları neredeyse süre ve mesafe olarak yarı yarıya kısalıyor. Bu şekilde kanal masrafları dahil Roterdam-Shanghai arasında çalışan bir konteyner gemisi tek seferde yarım milyon dolar tasarruf edebiliyor. 2008 yılına kadar bu sularda seyir yapabilecek özellikte 262 buz kırıcı ticaret gemisi varken bu sayı günümüzde 600’ü geçmiştir.
Enerji Deposu: Dünya petrol ve gaz rezervlerinin % 25’inin bu suların diplerinde olduğu değerlendiriliyor. Bu okyanus kıyılarının yüzde 65’i Rusya Federasyonu’na ait. Dolayısı ile Rusya Federasyonu’nun petrol ve doğal gaz rezervlerinin kabaca %80’i bu suların diplerinde bulunuyor. ,2 milyar m³ rezerv ile dünyanın en büyük gaz rezervi olan Skothman havzasında Rusya 2008 yılından sonra gaz temin çalışmalarına başladı. Rusya’yı bir yıl sonra Barents Denizinde Norveç izledi.
Yeni Soğuk Savaş: Arktik’teki bu gelişmelere ABD’nin tepkisi gecikmedi. 2008 yılında ABD Başkanı Bush tarafından yayınlanan ulusal güvenlik dokümanında “ABD’nin askeri ve ticari gemilerinin Arktik Okyanusu’ndaki seyir serbestîsinin korunmasına yönelik”direktif, Arktik Okyanusu’nda yeni bir soğuk savaşın başlangıcını işaret etti. Rusya’nın bölgede 8’i nükleer 11 büyük tonajlı buz kıran gemi/römorkörünün olması (ABD’nin iki tane klasik buz kıran gemisi var) Atlantik-Avrasya rekabetinde Ruslara büyük avantaj sunuyor. Ruslar ayrıca dünyanın ilk nükleer güçlü açık deniz petrol/doğal gaz sondaj platformunu da hazırlıyorlar. 2 Ağustos 2007 günü, Arktik Okyanusunda ünlü Rus bilim adamı “Lomonosov”‘un ismi ile anılan bölgede, 4000 metre derinlikteki deniz tabanına, Rus bayraklı bir plaket yerleştirdiler. 2009 yılında da Medvedev, “Arktik Okyanusu, Rusya Federasyonu’nun milli gelirinin % 20 ve ihracatının % 22’sini üretiyor” şti.
Çin de Arktik Okyanusunda: Geçtiğimiz yıllarda Çin, Arktik Okyanusunun Pasifik ve Atlantik kapısı olan Bering Boğazını Çin’in güvenlik endişe alanı olarak belirledi ve bu boğazdaki çıkarlarını için gerekirse kuvvet kullanabileceğini deklere etti. Çin, Bering Boğazı ve diğer Arktik rotaları kullandığı takdirde hem Malakka Boğazına olan bağımlılıktan büyük ölçüde kurtulabiliyor, hem de ulaştırma giderlerinde senede 60-100 milyar $ tasarruf elde edebiliyor. Çin ŞİÖ içindeki işbirliği kapsamında Rusya ile ayrıca Arktik Okyanusunda enerji işbirliğini geliştiriyor. Son olarak Gazprom ile CNPC, birlikte sondaj çalışmalarına başladı.
Dışişleri Bakanlığına iki Öneri: Arktik’in bu denli artan önemi karşısında öncelikli olarak “Arktik Konseyde” gözlemci statüsü kazanmak için girişimde bulunulması gerekir. Diğer bir konu da “Svalbard Antlaşması”dır. Bu sularda Kuzey Kutbuna 1000 km mesafede, 62 bin km² genişliğinde Norveç’e ait Svalbard ımadaları var. Kömür zengini bu adalarda 2500 kişi yaşıyor. Bu adaların hukuki statüsünü belirleyen Svalbard Antlaşması, 9 Şubat 1920 tarihinde imzalandı. Antlaşmaya, Afganistan ve Suudi Arabistan bile tarafken, Türkiye taraf değil. antlaşmaya taraf olunmakla Svalbard Adalarının karasularına giriş ve oturma hakkı ile ticari ve endüstriyel madencilik faaliyetlerine katılma hakkı tanınıyor. İsteğimiz oraya bilim üssü kurup, gemi göndermek falan değil. Tek bir Türk Lirasına neden olmayacak şekilde, antlaşmaya taraf olmak.
Düşündüren bir söz
Ruhu, ulusal gurur duygusu ve bir ideali olmayan insanlar, ne aşağılanma ne de bozgun yaşarlar; ne ulusal bir miras yaratabilir, ne herhangi bir kutsal misyondan ilham alır ve içlerinden ne ulusal kahraman ne de şehit çıkarabilirler. NELSON MANDELA (Kendimle Konuşmalar-Optimist Yayınları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder