Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Doğu
Akdeniz ve Cumhuriyet Donanmasının Tarihi Sorumluluğu
Geçen ay ve haftalar içinde Doğu Akdeniz’deki
mavi vatan çıkarlarımızı ilgilendiren çok
önemli gelişmeler yaşandı. Önce 4 Kasımda Lefkoşe’de Rum Dışişleri Bakanı
Kasoulides, İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman ile görüştü. Daha sonra 8 Kasım’da
Kahire’de Rum Devlet Başkanı Anastasiadis, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Yunanistan
Başbakanı Samaras buluşarak Doğu Akdeniz’e yönelik ortak bir açıklamada
bulundular. 13 Kasım günü Avrupa Parlamentosu Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki
faaliyetleri nedeni ile kınayan ve tehdit eden bir açıklama yayımladı. Bu
telaşın sebebi KKTC ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasındaki keskin rota
değişikliği idi. Bu rota değişikliği neden yaşandı?
Donanma
Tekrar Doğu Akdeniz’de. Ekim ayı başında Kıbrıslı Rumlar
Kıbrıs güneyinde KKTC‘nin de çıkarları bulunan 9 numaralı sahada petrol sondaj
çalışmalarına başlayınca, KKTC Dışişleri Bakanı 4 Ekim’de çok sert bir
açıklamada bulundu. Ardından 20 Ekim’de Türkiye NAVTEX sistemi üzerinden
Kıbrıs’ın güneyinde ve güney doğusundaki deniz sahalarında TPAO’nun açık deniz
araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa ile 30 Aralık tarihine kadar sismik
araştırmalar yapacağını duyurdu. Bu ilan üzerine Anastasiadis, BM gözetimindeki
Kıbrıs Çözüm Süreci görüşmelerinden çekildiklerini açıkladı. Bu arada Deniz
Kuvvetlerine bağlı savaş gemilerimizin, Barbaros Hayrettin Paşa gemisine koruma
sağladıklarını da hatırlatalım. Kısaca, çok uzun bir süre sonra, Cumhuriyet
Donanması Kıbrıs güneyindeki sulara geri dönmüştü.
Bu gelişmeler dışında savaş gemilerimiz Kıbrıs
güneyinde sismik araştırmalar yapan Saipem 10000, Micoperi Pride ve Mc Kenny
Tide isimli Rumlar adına araştırma yapan gemileri de takibe başladı. Donanma,
ayrıca Doğu Akdeniz’de 6-14 Kasım 2014 tarihleri arasında ‘Mavi Balina’ isimli davet tatbikatı yaptı. Avrupa Parlamentosu
Türkiye’yi kınarken, NATO savaş gemileri Türk gemileri ile Doğu Akdeniz’de
tatbikat yapıyordu. Bu arada, Deniz Kuvvetleri Komutanı yakın koruma sağlanan
Barbaros Hayrettin Paşa gemisi ve takip edilen araştırma gemilerine yönelik
faaliyetler ile ilgili angajman kuralları üzerine açıklamalarda bulundu. Bu
açıklamalar Doğu Akdeniz’de tansiyonu yükseltirken,
Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ve AB’yi
rahatsız etti. Karşıt cephe taktik seviyede iki şey istiyor. Barbaros Hayrettin
Paşanın bölgeden çekilmesi ve Rumlara
ait araştırma gemilerinin takibinin kesilmesi.
Stratejik ve jeopolitik seviyede de tek şey istiyor. Antalya Körfezi’nden
dışarı çıkmayın. Bu değerli denizleri bize bırakın.
Nereden
nereye. Türkiye Ergenekon, Balyoz ve Casusluk kumpasları
ile Doğu Akdeniz’den 2010 yılından itibaren koparılmıştı. Balyoz’un 2010
yılındaki ilk tutuklamaları, AB’nin 2009 Türkiye ilerleme raporunda Deniz
Kuvvetlerimizi ismen şikayetinden bir ay sonra gerçekleşmişti. Deniz Kuvvetleri, Kıbrıslı Rumlar adına
araştırma yapan sismik araştırma gemilerine engel olmakla suçlanıyordu. 2010
yılından bu günlere kadar Deniz Kuvvetleri, Dışişlerinin genel politikası olan
Doğu Akdeniz’de Avrupa Atlantik yapının tam kontrolünü kabullenerek inisiyatif
almadı ve gelişen olaylara pasif tutumla seyirci kaldı. 11
Şubat 2011 Balyoz toplu tutuklamaları ile donanmanın ulusal çıkarlar
çerçevesinde stratejik kullanım iradesi yok edildi. Cumhuriyet Donanmasının Doğu
Akdeniz’de İsrail, Yunan ve Rum çıkarlarına tehdit teşkil etmemesi için gelecek
40 yılının Komuta yapısı hükümetin desteği ile felç edildi. Rumlar, tutuklamalardan
kısa süre sonra İsrail ile MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) sınırlandırma antlaşması imzaladı. İmtiyaz
haklarını ABD’nin Noble Energy şirketine verdikleri Kıbrıs güneyindeki, 12
numaralı Afrodit sahasında petrol ve doğal gaz sondaj çalışmalarına 19 Eylül
2011 tarihinde başladılar. İsrail’in Delek Firması ile 2012 yılı içinde bu
sahada trilyonlarca dolar değerinde 700 milyar metreküp gaz rezervi
bulduklarını açıkladılar. Tutuklamalarının tam tamına birinci yıl dönümünde
yani 11 Şubat 2012 günü Rumlar, önceden ilan ettiği sahalarda ikinci tur lisans
ihalesi ilanı yayınlandı. Türkiye bu girişime KKTC’nin kara ülkesinde petrol
araştırmaları yapacağını duyurarak cevap verdi. Tutuklamaların 2’nci
yıldönümünde Rumlar Kıbrıs güneyindeki üç sahada İtalyan, Fransız ve Güney Kore
firmalarına arama ruhsatı verdi. Bu gelişmeler 24 Ocak 2013 günü Başbakan’ın
bir televizyon programında kumpas davalar sonucu “firkateynlere gönderecek komutan bulamıyoruz” yakınmasından kısa
süre sonra gerçekleşti. Hukuk tarihinin
yüz karası Balyoz davasının güldüren gerekçeli kararının açıklandığı, 7 Ocak
2013 günü, Yunan To Vima gazetesinde Yunanistan’ın Ege ve Doğu Akdeniz’de
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan edeceği haberleri yer aldı. 20 Şubat
2013 tarihli gazeteler Başbakan Samaras’ın hızını alamadığını şu başlıkla ilan
ediyordu: “İstediğimiz zaman MEB ilan
ederiz.” O günlerde Yunanistan’ı ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Hollande
da, “Doğu Akdeniz’de doğal gaz yataklarının
bulunması Yunanistan için de Avrupa için de fırsattır...Deniz Hukukunun üstün
çıkacağına inanıyorum. Fransa bu yataklardan Yunanistan ile birlikte
yararlanabilirse bunu yapacaktır”, demişti.
Cezalandırılan Donanma. Söz konusu olumsuzlukların yaşandığı dönemde dışişlerinin teslimiyetçi
ve “ver-kurtul”cu anlayışına göre
hareket eden Donanma, Kıbrıs civarında değil tatbikat yapmak, 2006 yılında
başlatılan Akdeniz Kalkanı harekatı gereği, Doğu Akdeniz’de düzenli varlık bile
gösteremiyordu. Zira görevdekiler, ulusal çıkarları korumaya yönelik en ufak
bir girişim veya demarşta bulunsalar, paralel yapının içimizdeki ajanları
tarafından mimlenerek, kumpas davalardan birisine isimlerinin ekleneceğini çok
iyi biliyordu. Zira bugüne kadar deniz yetki alanlarımızdaki çıkarlarımızın
korunmasında öne çıkan tüm isimler istisnasız tutuklanmıştı.
Jeopolitik kayıpların
hesabını kimse veremez. Ancak devletin her alanda
üst üste büyük jeopolitik çıkar kayıplarına uğradığı ve devletin Birinci Dünya
Savaşından sonraki döneme benzer şekilde savrulduğu bu dönemde, artık deniz
bitti. İktidarlar jeopolitik kayıpların hesabını veremez. Doğu Akdeniz’de
Türkiye ve KKTC’nin çıkarları Batının arzu ve dayatmalarına kurban edilemez.
Onların isteği ile paralel yapı üzerinden bizler tasfiye edilmiş olabiliriz.
Ancak devletlerin jeopolitik çıkarları tasfiye edilemez. Onlar zamana karşı
direnirler. O koruyucu ruh, Kurtuluş Savaşında, Sakarya’da, Kocatepe’de, İnönü’de, Kıbrıs Barış Harekatında Girne-Yavuz
Plajında, 1996 da Kardak kayalıklarında bir anda karşınıza çıkar. Cumhuriyet
Donanmasının son kertede Doğu Akdeniz’de sergilediği taktik, operatif ve
stratejik duruş, devlet olmanın gereğidir. Bu duruş, Cumhuriyet Donanmasının
sosyo-genetik kodlarının gücünü bir kez daha göstermiştir. Dileriz
devam eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder