19 Nisan 2015 Pazar

İran Deniz Gücü, Batı sayesinde gelişiyor.

Description: IMG_0131 


                   Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
İran Deniz Gücü, Batı sayesinde gelişiyor.
Bir deniz gücünün stratejik varlık olabilmesi için sadece fiziki unsurlara sahip olması yeterli değildir. Bu gücün stratejik hedeflerle uyumlu kullanımı esastır. İran 2000’li yıllardan itibaren mevcut deniz kuvvetini işte bu amaçla son kertesine kadar kullanıyor. Donanması ve diğer askeri unsurlarını güçlendirmesinin ardında yatan ana faktör kuşatılmışlık kaygısıdır. Basra Körfezinde- halen Yemen’de askeri harekat yürüten- ABD güdümündeki GCC (Körfez İşbirliği Konseyi) devletlerinin topraklarındaki Amerikan, İngiliz ve Fransız üslerinin varlığı ile Basra Körfezinde her gün seyir yapan sahildarlar dışındaki hegemon devletlere ait 50 civarındaki savaş gemisinin faaliyetleri kuşatılmışlık kaygısını artırmaktadır. İran sırf bu nedenle karasuları dışındaki, münhasır ekonomik bölgesi içinde yabancı askeri faaliyetleri yasaklayan az sayıda devletten birisi.
Asimetrik donanmadan konvansiyonel donanmaya geçiş. İran Şah döneminin sonlarında ABD desteği ile Basra Körfezi dışına çıkarak Hint Okyanusunda sürekli varlık gösteren bir açık deniz donanması kurmayı hedefledi. Ancak İslami devrim ve ardından başlayan Irak savaşı ile tamamen Körfeze bağlı kaldı. Sonraları, Rusya Federasyonu, Çin ve Avrupa’dan silahlanmaya devam etti. Deniz Kuvvetleri kıyı sularda asimetrik bir silahlanma ve deniz savaş doktrinine yöneldi. Dip, demirli ve serseri mayınlar, kıyıdan denize atılan güdümlü füzeler ve cep denizaltıları ile arı üşüşmesi taktiği ile kullanılan silahlı ve yüksek süratli saldırı botları bu doktrinin temel unsurlarıydı. Ancak nükleer araştırmalar alanında ciddi kazanımlar elde etmeye başladığı 2000’li yıllardan sonra, asimetrik donanmadan konvansiyonel donanmaya yöneldi. 2010 yılında ilk milli firkateynleri Mowj sınıfı Jamaran’ı hizmete soktular. Arkası geldi. Ulusal olanaklarla ve çoğunluk tersine mühendislikle hücumbot, korvet ve cep denizaltıları inşa ettiler. Diğer taraftan sahip oldukları üç adet Rus yapımı Kilo sınıfı dizel elektrik denizaltılar ve kendi üretimleri cep denizaltıları, -Basra Körfezi’nin sığ suları denizaltılara dezavantaj sağlamasına rağmen- Amerikan savaş gemileri için önemli bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
Artan harekat temposu ve çapı. Aynı dönemde İran ve Devrim Muhafızları donanmaları ayrı ayrı harekat tempo ve çaplarını da artırdı. 2008 yılından itibaren ilk kez deniz haydutluğu ile mücadele kapsamında Hint Okyanusunda varlık göstermeye başladılar. 18 Şubat 2012’de iki savaş gemisini son olarak 1979 yılında ziyaret ettikleri Akdeniz’e, Suriye’nin Tartus limanına gönderdiler. Bir yıl sonra Sabalan isimli firkateyn ile desteğindeki Kharg isimli açık deniz tankeri 4 Mart 2013 günü Çin’i ziyaret etti. Böylece İran tarihinde ilk kez bir savaş gemisi, Pasifik Okyanusunda hiç uğrak yapmadan, refakatindeki tankerden yakıt alarak, gidiş dönüş 10 bin deniz mili seyir yapmış oldu. İran 2014 yılı sonunda da Atlantik Okyanusunda ABD açıklarında donanma varlığı göstereceğini açıklamıştı. Bu açıklama ABD Basra Körfezindeki 5’nci Donanmasıyla yapacağı büyük tatbikata karşılıktı.
Yemen’de İran Savaş Gemileri. Son olarak, 8 Nisan 2015 günü, iki İran savaş gemisi (Elbruz muhribi ile Buşehr Yakıt Gemisi), Yemen açıklarında karakola başladı. Yapılan açıklamada deniz haydutluğuna karşı mücadele edileceği beyan edilse de, bu harekatın Suudi Arabistan donanmasının 30 Mart günü başlattığı Yemen ablukasına bir karşılık olarak başladığı açık. GCC koalisyonuna karşı tek başına böylesine bir manevrada bulanabilmek, İran’ın gerek moral üstünlüğü gerekse kendine olan güveninin dışa yansımasıdır. Bu harekatla İran, Basra Körfezi dışında ilk kez donanmasını ganbot diplomasisi rolünde kullanmış oluyor. Diğer taraftan geçen Şubat ayı içinde İran’ın 200 metre uzunluğunda bir  Amerikan uçak gemisinin mock up (içi boş benzerini) Basra Körfezindeki bir tatbikatta batırması, İran’ın hem iç kamuoyuna hem de dışarıya verdiği önemli bir mesaj oldu. Harbe hazırlık eğitimi perspektifinden çok gereksiz bir yatırım olmasına rağmen, yarattığı psikolojik etki dikkate alınmalıdır.

Diğer taraftan, İran’ın Yemen açıklarındaki faaliyetinde, Şii Ensarullah hareketinin, liman şehirleri Aden ve Hudeyde’yi kontrol altında tutuyor olmasının da büyük rolü var. İran bölgeye iki savaş gemisi göndermekle Suudi  ablukasının  başarısını ve olası bir amfibi harekat seçeneğini de imkansızlaştırıyor.

Nükleer İran ve Kapanan Hürmüz Boğazı. İran’ın ABD ile ilişkilerinin gerginleştiği her krizde hedefi, günde 17 milyon varil petrolün geçtiği Hürmüz Boğazının kapanması veya körfezdeki tanker trafiğinin engellenmesine odaklandı. ABD kapital, finans ve askeri endüstriyel yapı kontrolündeki küresel ekonomi, Hürmüz’den akan petrolün kesintiye uğramasını kaldıramaz. Ayrıca nükleer silahlara sahip İran’ın İsrail güvenliği için oluşturacağı tehdidi de göz ardı edemez. Ancak aynı anda her iki hedefi tatmin edebilecek bir çözüm de şu an olası görünmüyor. İran ulus devlet yapısını ve teokratik rejimini korumak için nükleer silahtan vaz geçmeyecektir. ABD ve İsrail şahinleri de buna izin vermeyecektir. Ancak izin verip vermemeleri de  ABD gücünün sürekliliğine bağlıdır. Bu da BM UAEK ile varılan son nükleer anlaşmadan anlaşılacağı üzere, tartışmalı bir döneme girmiştir.  Bu güç açığını ABD’nin İsrail ve Sünni Arap devletleri ve maalesef Türkiye üzerinden kapatmaya çalışacağı gözlenmektedir.

Almanya’dan İsrail’e denizaltı. Bu kapsamda geçen hafta nükleer anlaşmanın tam ertesinde, Almanya’nın İsrail’e beşinci denizaltının transfer onayını vermesi bölgedeki jeopolitik karmaşayı daha da artıracaktır. Gelecekte dört denizaltı daha alarak İsrail’in toplam denizaltı sayısını 9 yapması bekleniyor. İran Körfez dışına çıkarken, İsrail, nükleer başlıklı cruise füzesi atabileceği iddia edilen bu üstün yetenekli (Havadan Bağımsız Tahrikli) denizaltılarla Kızıldeniz üzerinden rahatlıkla Arap Denizi’ne inebilecek. Böylece İran’ın gelecekte nükleer silah geliştirmesi halinde bu denizaltılarla ikinci darbe yeteneğini elinde tutacak. İsrail’in bu yeteneği sadece İran perspektifinde değil, tüm Akdeniz perspektifinde de çok ciddi bir kırılma yaratacaktır.

İran artık denizlerde boy gösteriyor. ABD’nin bölgeyi yerel aktörlerle bu şekilde polarize etmesi küresel barış ve istikrara katkı sağlamayacaktır. Gölge CIA kuruluşu STRATFOR direktörü George Friedman’ın geçen hafta yayımlanan ‘Amerikan İmparatorluğu ile Uzlaşma (Coming to terms with American Empire)’ isimli makalesinde artık Amerikan silahlı kuvvetleri için Irak ya da Afganistan benzeri yüksek sayılı askerle icra edilecek kara harekatı döneminin kapandığı mesajı veriliyor. İran da buna güveniyor. Zira işin özü savaşan tarafların  insan kayıplarını kaldırma potansiyeline kitleniyor. Bu alanda ne İsrail ne de ABD, İran’la boy ölçüşemez. Bu alandaki üstünlüğünü bilen İran, artık batının güçlü olduğu alanda, yani denizlerde de boy göstermeye başlıyor.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder