Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
İran Deniz Gücü, Batı sayesinde gelişiyor.
Bir
deniz gücünün stratejik varlık olabilmesi için sadece fiziki unsurlara sahip
olması yeterli değildir. Bu gücün stratejik hedeflerle uyumlu kullanımı
esastır. İran 2000’li yıllardan itibaren mevcut deniz kuvvetini işte bu amaçla
son kertesine kadar kullanıyor. Donanması ve diğer askeri unsurlarını
güçlendirmesinin ardında yatan ana faktör kuşatılmışlık kaygısıdır. Basra
Körfezinde- halen Yemen’de askeri harekat yürüten- ABD güdümündeki GCC (Körfez
İşbirliği Konseyi) devletlerinin topraklarındaki Amerikan, İngiliz ve Fransız
üslerinin varlığı ile Basra Körfezinde her gün seyir yapan sahildarlar
dışındaki hegemon devletlere ait 50 civarındaki savaş gemisinin faaliyetleri
kuşatılmışlık kaygısını artırmaktadır. İran sırf bu nedenle karasuları
dışındaki, münhasır ekonomik bölgesi içinde yabancı askeri faaliyetleri
yasaklayan az sayıda devletten birisi.
Asimetrik donanmadan konvansiyonel donanmaya geçiş. İran Şah döneminin sonlarında ABD desteği ile Basra Körfezi dışına
çıkarak Hint Okyanusunda sürekli varlık gösteren bir açık deniz donanması
kurmayı hedefledi. Ancak İslami devrim ve ardından başlayan Irak savaşı ile
tamamen Körfeze bağlı kaldı. Sonraları, Rusya Federasyonu, Çin ve Avrupa’dan
silahlanmaya devam etti. Deniz Kuvvetleri kıyı sularda asimetrik bir silahlanma
ve deniz savaş doktrinine yöneldi. Dip, demirli ve serseri mayınlar, kıyıdan
denize atılan güdümlü füzeler ve cep denizaltıları ile arı üşüşmesi taktiği ile
kullanılan silahlı ve yüksek süratli saldırı botları bu doktrinin temel
unsurlarıydı. Ancak nükleer araştırmalar alanında ciddi kazanımlar elde etmeye
başladığı 2000’li yıllardan sonra, asimetrik donanmadan konvansiyonel donanmaya
yöneldi. 2010 yılında ilk milli firkateynleri Mowj sınıfı Jamaran’ı hizmete
soktular. Arkası
geldi. Ulusal olanaklarla ve çoğunluk tersine mühendislikle hücumbot, korvet ve
cep denizaltıları inşa ettiler. Diğer taraftan sahip
oldukları üç adet Rus yapımı Kilo sınıfı dizel elektrik denizaltılar ve kendi
üretimleri cep denizaltıları, -Basra Körfezi’nin sığ suları denizaltılara
dezavantaj sağlamasına rağmen- Amerikan savaş gemileri için önemli bir endişe
kaynağı olmaya devam ediyor.
Artan harekat temposu ve çapı. Aynı dönemde İran ve Devrim Muhafızları donanmaları ayrı ayrı harekat
tempo ve çaplarını da artırdı. 2008 yılından itibaren ilk kez deniz haydutluğu
ile mücadele kapsamında Hint Okyanusunda varlık göstermeye başladılar. 18 Şubat
2012’de iki savaş gemisini son olarak 1979 yılında ziyaret ettikleri Akdeniz’e,
Suriye’nin Tartus limanına gönderdiler. Bir yıl sonra Sabalan isimli firkateyn
ile desteğindeki Kharg isimli açık deniz tankeri 4 Mart 2013 günü Çin’i ziyaret
etti. Böylece İran tarihinde ilk kez bir savaş gemisi, Pasifik Okyanusunda hiç
uğrak yapmadan, refakatindeki tankerden yakıt alarak, gidiş dönüş 10 bin deniz
mili seyir yapmış oldu. İran 2014 yılı sonunda da Atlantik Okyanusunda ABD
açıklarında donanma varlığı göstereceğini açıklamıştı. Bu açıklama ABD Basra
Körfezindeki 5’nci Donanmasıyla yapacağı büyük tatbikata karşılıktı.
Yemen’de
İran Savaş Gemileri. Son olarak, 8 Nisan 2015 günü, iki İran savaş gemisi
(Elbruz muhribi ile Buşehr Yakıt Gemisi), Yemen açıklarında karakola başladı.
Yapılan açıklamada deniz haydutluğuna karşı mücadele edileceği beyan edilse de,
bu harekatın Suudi Arabistan donanmasının 30 Mart günü başlattığı Yemen
ablukasına bir karşılık olarak başladığı açık. GCC koalisyonuna karşı tek
başına böylesine bir manevrada bulanabilmek, İran’ın gerek moral üstünlüğü
gerekse kendine olan güveninin dışa yansımasıdır. Bu harekatla İran, Basra
Körfezi dışında ilk kez donanmasını ganbot diplomasisi rolünde kullanmış
oluyor. Diğer taraftan geçen Şubat ayı içinde İran’ın 200 metre uzunluğunda
bir Amerikan uçak gemisinin mock up (içi
boş benzerini) Basra Körfezindeki bir tatbikatta batırması, İran’ın hem iç
kamuoyuna hem de dışarıya verdiği önemli bir mesaj oldu. Harbe hazırlık eğitimi
perspektifinden çok gereksiz bir yatırım olmasına rağmen, yarattığı psikolojik
etki dikkate alınmalıdır.
Diğer taraftan, İran’ın Yemen açıklarındaki faaliyetinde, Şii
Ensarullah hareketinin, liman şehirleri Aden ve Hudeyde’yi kontrol altında
tutuyor olmasının da büyük rolü var. İran bölgeye iki savaş gemisi göndermekle
Suudi ablukasının başarısını ve olası bir amfibi harekat
seçeneğini de imkansızlaştırıyor.
Nükleer İran ve Kapanan Hürmüz Boğazı. İran’ın ABD ile ilişkilerinin gerginleştiği her krizde hedefi, günde
17 milyon varil petrolün geçtiği Hürmüz Boğazının kapanması veya körfezdeki
tanker trafiğinin engellenmesine odaklandı. ABD kapital, finans ve askeri
endüstriyel yapı kontrolündeki küresel ekonomi, Hürmüz’den akan petrolün
kesintiye uğramasını kaldıramaz. Ayrıca nükleer silahlara sahip İran’ın İsrail
güvenliği için oluşturacağı tehdidi de göz ardı edemez. Ancak aynı anda her iki
hedefi tatmin edebilecek bir çözüm de şu an olası görünmüyor. İran ulus devlet
yapısını ve teokratik rejimini korumak için nükleer silahtan vaz geçmeyecektir.
ABD ve İsrail şahinleri de buna izin vermeyecektir. Ancak izin verip
vermemeleri de ABD gücünün sürekliliğine
bağlıdır. Bu da BM UAEK ile varılan son nükleer anlaşmadan anlaşılacağı üzere,
tartışmalı bir döneme girmiştir. Bu güç
açığını ABD’nin İsrail ve Sünni Arap devletleri ve maalesef Türkiye üzerinden
kapatmaya çalışacağı gözlenmektedir.
Almanya’dan İsrail’e denizaltı. Bu kapsamda geçen hafta nükleer anlaşmanın tam ertesinde, Almanya’nın İsrail’e
beşinci denizaltının transfer onayını vermesi bölgedeki jeopolitik karmaşayı
daha da artıracaktır. Gelecekte dört denizaltı daha alarak İsrail’in toplam
denizaltı sayısını 9 yapması bekleniyor. İran Körfez dışına çıkarken, İsrail,
nükleer başlıklı cruise füzesi atabileceği iddia edilen bu üstün yetenekli
(Havadan Bağımsız Tahrikli) denizaltılarla Kızıldeniz üzerinden rahatlıkla Arap
Denizi’ne inebilecek. Böylece İran’ın gelecekte nükleer silah geliştirmesi
halinde bu denizaltılarla ikinci darbe yeteneğini elinde tutacak. İsrail’in bu
yeteneği sadece İran perspektifinde değil, tüm Akdeniz perspektifinde de çok
ciddi bir kırılma yaratacaktır.
İran artık denizlerde boy gösteriyor. ABD’nin bölgeyi yerel aktörlerle bu şekilde polarize etmesi küresel
barış ve istikrara katkı sağlamayacaktır. Gölge CIA kuruluşu STRATFOR direktörü
George Friedman’ın geçen hafta yayımlanan ‘Amerikan
İmparatorluğu ile Uzlaşma (Coming to terms with American Empire)’ isimli
makalesinde artık Amerikan silahlı kuvvetleri için Irak ya da Afganistan
benzeri yüksek sayılı askerle icra edilecek kara harekatı döneminin kapandığı
mesajı veriliyor. İran da buna güveniyor. Zira işin özü savaşan tarafların insan kayıplarını kaldırma potansiyeline
kitleniyor. Bu alanda ne İsrail ne de ABD, İran’la boy ölçüşemez. Bu alandaki
üstünlüğünü bilen İran, artık batının güçlü olduğu alanda, yani denizlerde de boy
göstermeye başlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder