Romanya’daki
Balistik Füze Savunma Sistemi ve Karadeniz Jeopolitiği
Rusya
ile yakın, orta ve uzun vadede jeopolitik kırılmalara yol açmayacağını
dilediğimiz ve bir yol
kazası sayılması gereken uçak düşürme
olayının sisleri arasında, kamuoyunun gözünden kaçan çok önemli bir gelişme bu ay sonu yaşanacak.
Romanya’nın güney batısında Devesul’da bulunan ve ABD toprakları dışındaki ilk
balistik füze savunma (BMD) üssü göreve başlayacak. Bu üssün ilk olma
özelliğinin nedeni sahip olduğu balistik füzelere karşı kullanılan uzun
menzilli füze sistemleridir.
Karadeniz
jeopolitiğinde bir kırılma. Karadeniz
jeopolitiğinde Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyeliğinden sonra en önemli
gelişme sayılabilecek bu aktivasyonun bölge ülkeleri ve özellikle Türkiye için
ciddi stratejik sonuçları var. Bu konuyu incelemeden önce konunun geçmişine göz
atalım.
Yıldız
Savaşlarından Balistik Füze Savunmasına. ABD Başkanı
Ronald Reagan, 1983 yılında ‘’Yıldız Savaşları’’ adı altında kıtalararası balistik füzelere karşı savunma
sağlayacak çok büyük bir projeyi başlattıklarını açıkladı. Projenin resmi ismi
SDI-Strategic Defense Initiative–Stratejik Savunma Girişimi idi. Bu yetenek ile
ABD stratejik nükleer arenada bir elinde sadece füzeleri temsil eden mızrağı
tutmuyor, diğer elinde SDI projesi ile geliştirilen bir kalkan tutuyordu. Bu
proje sayesinde nükleer ilk darbeyi atlatabilen ABD, karşı tarafa ikinci
darbeyi rahatlıkla vurabilecekti. Zira karşı tarafın kalkanı yoktu. Sovyetler
milyarlarca dolara mal olacak bu projeyi karşılayacak durumda değillerdi.
Böylece Sovyetlerin çökme süreci hızlanmış oldu.
Sovyetlerin dağılmasından sonra SDI projesi yavaşlatıldı.
Başkan Clinton döneminde ise sadece ABD ana kıtasına savunma sağlayacak yetenek çapından, harekat
alanı füze savunması (theater missile defense) hedeflendi. İsmi de balistik
füze savunması (BMD) şeklinde değiştirildi. Sistem, gemilere ve karadaki füze
sistemlerine dayanarak, ABD çıkarlarının olduğu (Avrupa, Japonya, Kore vb.)
gibi bölgelerde müttefik ülkelerle anlaşmalar yolu ile tespit edilecek yerlerde
radar ve silah sistemlerinin konuşlandırılmasına
odaklandı. Bu kapsamda silah platformu olarak ABD Donanmasının Aegis sınıfı hava savunma kruvazörleri
ile Arleigh Burke sınıfı muhriplerindeki SM-2 ve SM-3 serisi SAM (hava savunma)
füzeleri kullanılıyor. Bu füzeler ile artık hedeflenenler sadece atmosfer
içindeki uçak, güdümlü mermi, cruise füzesi ve balistik füzeler değil. Bu
füzeler ile kıtalararası balistik füzeleri, (ICBM ve SLBM) atmosfer dışında,
tekrar atmosfere girmeden önce imha edilebiliyor. Bu işlem tehdit füzelerin
yedek iticilerini kullandıktan sonraki safhasında (post-boost safhası) gerçekleşiyor. Bu sınıf
gemiler, güçlü AN/SPY -1 radarları ile elde ettikleri hedef temas bilgilerini,
karada konuşlu füze sistemlerine de aktarabiliyor ve imha işlemini karadaki SM-3
sistemleri ile gerçekleştirebiliyor. ABD, bu gemilerin sürekli varlık
gösteremediği Karadeniz gibi alanlarda silah sistemlerini müttefik ülkelerin
topraklarında konuşlandırıyor. Kimisinde sensörleri yani radarları, kimisinde
de silahları.
Romanya’daki
üs tarihte bir ilk. İşte bu füze üslerinden birisi bu ay sonunda
Romanya’da Devesul’da faaliyete başlıyor. Diğeri de 2018 yılında Polonya’da
devreye girecek. Ülkemizde Malatya Kürecik’te bulunan AN/ TPY- 2, X Bant arama
ve takip radarı da bu sistemle
bağlantılı. 21 Mayıs 2014 tarihinde Devesul üssünde kullanılacak SM-3 Blok 1-B,
tipi hava savunma füzesi ilk kez Hawai Adasında bulunan Pasifik Test alanında
denenmişti. Bu füzelerin ya başlangıçta ya da terminal safha denilen son
yaklaşmada imha seçeneğine göre iki tipi bulunuyor. Romanya’dakiler İran ya da
Rusya kaynaklı füzeler söz konusu olduğu için, başlangıç safhasında ateşlenen
gruba giriyor.
İkinci
Kırım Harbi. Devesul üssünün faaliyete
geçmesi, Rusya için Kırım Harbinden (1856) farksızdır. Zira Karadeniz’de ilk
kez, gelecekte kullanılabilecek Rus balistik füzelerine karşı ciddi bir kalkan
sistemi geliştirilmiş oluyor. Bu sistemin topraklarına konuşlandırılmasına izin
veren Romanya, daha savaşın başlangıcından itibaren karşı nükleer jargonla askeri
hedef (counter force) hedef olmayı da göze almış oluyor. Dolayısı ile nükleer
tırmanmanın da yaşanabileceği bir krizde, Rus balistik füzelerine karşı büyük
bir engel taşıyacağı aşikar olan bu sistemlerin önce konvansiyonel, daha sonra
taktik nükleer silahlara imha edilmesinin Rus
askeri planlamasına şimdiden alındığını söylemek büyük bir kehanet
olmaz.
Karadeniz’deki
istikrar Türkiye için hayatidir. Karadeniz’de
soğuk savaş sonrası dönemde yaşanan
istikrar ve işbirliği sürecinde nereden nereye gelindiğini, BLACKSEAFOR
ve Karadeniz Uyumu Harekatına (KUH) hayat verenler arasında olmam nedeni ile en
iyi yaşayanlardan birisiyim. Karadeniz’de sahildarlar arasındaki deniz işbirliği ortamı oya gibi işlenmiştir.
Şimdi bu durumun dış kışkırtmalar nedeniyle bozulması Anadolu jeopolitiği için
de son derece ciddi sorun yaratmaktadır. Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile
bugüne kadar bir denge ve istikrar adası olan Karadeniz, eğer aklı selimle
hareket edilmezse maalesef bir rekabet ve silahlanma alanına dönüşecektir. Son
kertede Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi bu süreci yaralamıştır. Karşılıklı
güven ve dayanışmayı zedelemiştir. Zira Ruslar ve Türkler, Karadeniz deniz
güvenliğinde geliştirdikleri işbirliği ve dostluk ile gerek BLACSKEAFOR ve gerekse Blacksea Harmony
harekâtlarında örneklendiği üzere tüm dünyaya örnek olmuşlardır. Soğuk savaşın
farklı ve düşman bloklarındaki iki komşu devletin, bölgesel barış ve istikrara
katma değer sunmaları dünya tarihinde az yaşanmıştır. 40 yıl sonra bu kadar
hızla başarılan bu sonuç, aslında iki tarafın işbirliğine ne kadar açık
olduğunu da göstermiştir. Dolayısı ile 24 Kasımda Rus uçaklarını düşüren füzeler
BLACKSEAFOR ve Blacksea Harmony gibi Karadeniz’in
bir istikrar denizi olmasını ve Montreux Sözleşmesi ruhunun korunmasını
sağlayan tüm dostane girişimleri de bombalamıştır. Unutmayalım Kurtuluş savaşı
Rusya desteği ve Karadeniz’in açık tutulması sayesinde kazanılmıştır. Rusya ve
Karadeniz kaybedilirse Anadolu’nun jeopolitik cankurtaran simidi kaybedilir.
Devleti yöneten akla, tarih ve jeopolitik okumalarını tavsiye ediyoruz. Ruslara
da jeopolitik itidal. Zira 21nci yüzyıl jeopolitik ve ekonomisinin
gerçekleri eninde sonunda iki ülkeyi
birbirine yaklaştıracaktır. Bundan kaçış yoktur. Ruslar, Stalin’in 1945 ve 46
notaları ile Mustafa Kemal ve Lenin dostluğunu dinamitlediğini dileriz
hatırlarlar. Bu notalar olmasaydı Türkiye bugün NATO’da olmazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder