mavi
vatan
Amiral Cem Gürdeniz
KKTC’nin Geleceği ve Doğu Akdeniz
Çıkarlarımız
“Aziz Şehitlerimiz. Büyük Türk Milleti’nin ayrılmaz parçası olan Kıbrıs
Türk Halkının varlık ve bağımsızlık mücadelesinde şehitlik mertebesine
yükselerek eşsiz bir mücadelenin kahramanları oldunuz. Kıbrıs Türkü’nün sahip
olduğu bu topraklarda barış, güven ve istikrar içinde hür bir şekilde yaşaması
için gösterdiğiniz fedakârlık her zaman minnet ve şükranla anılacaktır. Bu
duygularla Kıbrıs Türk Mücahit kardeşlerimize ve onlara tek yürek, tek vücut
olarak omuz omuza çarpışmış kahraman Türk askerine Allah’tan rahmet diliyorum.”
Bu
satırlar, Başbakan Davutoğlu’nun geçen ay KKTC’ye yaptığı resmi ziyaret
esnasında Girne’deki şehitlik özel defterine yazdığı satırlardır. Bu satırlarda
vurgulanması gereken iki kavram,
Kıbrıs’ın Türk milletinin ayrılmaz parçası olması ve Kıbrıs Türk
halkının varlık ve bağımsızlık mücadelesidir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin
en yüksek bürokratı tarafından yazılan bu satırlar kişisel bir görüşü
yansıtmaz. Devletin görüşüdür. Devletin görüşü olmalıdır.
Geçen
hafta içinde KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı resmi makam aracının
plakasındaki KKTC Cumhurbaşkanı rumuzunu kaldırarak, yerine zeytin dalı, defne
ve güvercinden oluşan bir sembol yerleştirdi. Aynı günlerde İstanbul’da bir
üniversitede verdiği konferansta da şunları söyledi:
“2004 yılına geldiğimizde ise Annan Planı ve
referandumu gündemimize girdi. Ve referandum sonunda, dünyanın hiçbir yerinde
görülemeyeceği şekilde, Annan Planı’na hayır diyen Rumlar tüm Kıbrıs’ı temsilen
Avrupa Birliği’ne (AB) üye olurken, plana evet diyen KKTC, AB dışı kaldı ve
izolasyon süreci devam etti... Bu tip durumlarda bazen daha önce yapılanlar bir
kalemde silinerek sıfırdan başlanır. Ancak yine de o başlanan noktaya geri
dönülür. Ben gelirken, daha önce yapılan görüşmeleri ve yakınlaşan ilişkileri
çöpe atmama sözü vererek geldim... “İki
kurucu devlet olarak coğrafi esasa dayalı federatif sistem üzerinde bir çözüm
arayışı üzerindeyiz. Zira Rumlar da artık adaya tek başlarına hakim
olamayacaklarını, örneğin Kıbrıs’a çok yakın konumda olan Doğu Akdeniz
doğalgazına da tek başlarına sahip olamayacaklarını gördüler. Ya da artık
görmüş olmaları lazım. İki kurucu devlet olarak adil bir çözüm arayışı üstünde
görüşmelere devam ediyoruz”’’
Aldatılmaya
Doymamak. Bu davranış ve sözlerin anlamı
şudur: Biz aldatıldık. Aslında geçmişte de aldatıldık. Ama olsun. Bizi
aldatmaya devam edin. Jeopolitik ve strateji bizi ilgilendirmez. Biz yaşayan
nesillerin anlık mutluluk ve zenginliklerine odaklıyız. Bölgedeki doğal gaz ve
petrol potansiyeli o kadar yüksek ki, biz Rumlarla birleşerek bu zenginliği
paylaşacağız. Bu zenginlik, KKTC’nin kuzeyde yalnız ve fakir bağımsızlığından
çok daha önemlidir. Bu amaç uğruna Türk askeri adadan çekilebilir. Bir daha
geri dönmesi imkansız olsa da geri çekilebilir. Türk askerine ihtiyaç
duyulacağı zaman nasıl olsa bizim nesillerimiz hayatta olmayacak. Gelecek
nesiller bunu düşünsünler.
KKTC’nin Kaderini Türkler Belirlemelidir. Evet, Kıbrıs’ta
Kıbrıslı yurttaşlarımızın kendileri bağımsız KKTC vizyonuna sahip değil. Diğer
taraftan, Türkiye’nin son yıllarda dış politika ve güvenlik politikası
cephelerinde üst üste aldığı yaralar,
Kıbrıs’ın devletimizin geleceği için taşıdığı jeopolitik önemi azaltamaz.
KKTC’nin kaderi New York, Washington DC, Londra, Brüksel, Paris ve Berlin’e
bırakılamaz.
Unutmak, Güvenlik Riskidir. KKTC’de yaşayan
nesiller yakın tarihlerini unutmuş olabilirler. İngiltere’nin Malta’dan
çıkarıldıktan sonra Kıbrıs’ta kalıcı deniz ve hava üslerine sahip olabilmek ve
bu adadan da askeri olarak atılmayı önlemek için adada Türk-Rum düşmanlığını
körüklediğini unutmuş olabilirler. Türk köylerinin 1950’li yıllarda itibaren
Rum çeteleri tarafından basılarak katliamlar yapıldığını unutmuş olabilirler.
1963 yılının kanlı Noel’inden sonra 30 bin Türkün köylerinden göç etmiş
olduğunu, aynı yıl Türk düğünlerinin,
okullarının kahpece basılarak toplu ölümler yaşandığını unutmuş olabilirler.
1964 yazında onları kurtarmaya gelecek Türk filosunun ABD Başkanı tarafından önlenmiş
olduğunu unutmuş olabilirler. Rumların yıllarca Kıbrıs Türklerini ‘’Bekledim de gelmedin’’ şarkısı ile
aşağıladıklarını unutmuş olabilirler. Rauf Denktaş’ı Dr. Fazıl Küçük’ü unutmuş
olabilirler. Temmuz 1974’de onların huzur ve güvenliği için bedenlerini
ebediyete kadar Kıbrıs topraklarında bırakmış 500 Anadolu genci şehidimiz ile 350
mücahit şehitlerini de unutmuş olabilirler. Ancak unutmak ve tarihten ders
almamak, büyük bir güvenlik riskidir.
Biz Unutmadık. Ama Anadolu’da yaşayan bizler,
ne kendimizin, ne de Kıbrıs’ın tarihini unutmadık. Hükûmetler ve nesiller gelip
geçicidir. Ancak devletler ve coğrafyalar kalıcıdır. Coğrafya ise kaderdir. Anadolu’nun
kaderi Kıbrıs’tır. Kıbrıs kaybedilirse Doğu Akdeniz kaybedilir. Mavi Vatan kaybedilir.
Antalya Körfezine hapsediliriz. Kaybedilen KKTC, Güneydoğu Anadolu’da bölücü ve ayrılıkçı hareketlere
doping etkisi yaratır. Kuzey Irak ve Suriye’de kukla Kürt Devletinin kurulma
sürecini hızlandırır. İskenderun Körfezi riskli sulara dönüşür. Dünyanın en
büyükleri arasında yer alan Güney Kıbrıs ticaret filosu halen Türkiye tarafından uygulanan ambargonun
kalkması ile limanlarımızda boy göstermeye ve navlun gelirlerimizi eritmeye
başlar. Bu durum Mersin ve İskenderun limanlarımızın gelişimine set çeker.
Denizcilik gücümüz kan kaybeder. Kısacası 300 bin Kıbrıs Türkünün yakın kaderi,
75 milyonluk Anadolu’nun uzak kaderini etkilememelidir. Yanlış seçim Anadolu’yu
zora sokar.
Kıbrıs’ın geleceği hepimizin
geleceğidir. Bir avuç kısa dönemli düşünen çıkar grubunun iradesine
bırakılamayacak kadar değerli bir gelecektir bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder