Cumhuriyetin İlk Deniz Gezgini:
Mustafa İhsan Denizaşan
‘’Büyük bir öncüye çok geç kalmış
takdir ve teşekkür ile...’’
Amiral Cem Gürdeniz
Türkiye’nin Osmanlıdan intikal etmiş kaderidir.
Liyakat, kahramanlık ve başarı ödüllendirilmez. Gerçek kahramanlar
asaletlerinin ve tevazularının gereği geri planda kalırlar. Ancak aradan yıllar
geçse de gerçek kahramanların hatırası bir şekilde ortaya çıkar. Zira
insanlığın tunç yasasıdır. Kişiler ne oldukları ile değil, ne yaptıkları ile
hatırlanırlar. Gerçek, zamandan daha güçlüdür. Zamanı gelince mutlaka ortaya
çıkar ve bir tokat gibi yaşayan nesillere geçmişin kahramanlarını hatırlatır.
Bu ne kaderin gücü, ne de bir tesadüftür. Bu, geçmişin bugüne bir armağanıdır.
Unutulmuş Bir Kahraman. Mustafa İhsan Denizaşan işte bu kahramanlardan biridir. Cumhuriyetin
ilk gezgin amatör denizcisidir. Türk insanın doğaya, denizde meydan okuma
macerasının somutlaşmış ilk başarı abidesidir. Denize ve denizciliğe kayıtsız
şartsız aşkı kadar bayrağı ve tarihine olan saygısı denizin zorluklarını, bilinmezliği ve tahmin
edilemezliğini dengeleyebilmiş ve hatta galebe çalmıştır. 4 metrelik Ankara ismini verdiği branda kaplı randa yelkenli
sandalını bir Fransız denizcilik dergisinde gördüğü resme bakarak inşa
etmiştir. 1930’lu yılların Türkiye’sinde yüreğini ve cesaretini öne çıkararak 4
yılda Akdeniz’de, Nil Nehrinde ve Atlantik kıyılarında Huelva/Cadiz’e kadar binlerce
deniz mili yol yapmıştır. Onlarca limanda Türk bayrağını dalgalandırmış ve
küçücük teknesinde taşıdığı gramofon ile istiklal marşımızı tüm limanlarda
yerli halka ihtiram içinde dinletmiş, Mustafa Kemal’i selamlatmıştır.
İdeal Bir
Yıldıza Benzer. Mustafa İhsan,
1903 yılında İstanbul’da doğmuş baba tarafından bahriyeli bir aileden
gelmektedir. Çocukluğu Boğaziçi’nde Beykoz’da geçmiş, İstanbul Sanayi Mektebini
bitirmiş ve 20’li yaşların sonunda bir tekne ile uzaklara gitme duygusu
hayatını şekillendirmiş. Seyir hatıratında 1932-1936 yılları arasında Akdeniz
kıyıları ile Atlantik’te Cadiz’e kadar devam eden branda kaplı yelkenli sandal
seyrinin başlangıç sebebini Oscar Wilde’a ait bir sözle şöyle ifade ediyor:
‘’İdeal bir yıldıza
benzer. Ona belki hiç kavuşamayız, fakat bize parlaklığı ve güzelliği ile
yaşama, yaratma ve çalışma enerjisi verir.’’
Sonra
kendi idealini şöyle tarif ediyor:
‘’Tarihin
şanlı sayfalarında yer almış bir milletin evladı olarak benim taşıdığım ideal,
nazlı dalgalanışlarında benliğini, bütün bir tarihini duyduğum bayrağımızı mazide atalarıma ait olan her yerde bir kere daha dalgalandırmaktı.
Böylece bana birçok fedakarlıklarla bu
bayrağı emanet etmiş olan büyüklerimin
ruhunu da hoşnut edebilecektim.’’
Atatürk’ün ilk Gezgini. Onun bu seyahati ile hemen
hemen aynı dönemde (1932-1939 arası) Alman Oscar Speck de bir kano ile Tuna,
Akdeniz, Fırat, Basra Körfezi, Arap Denizi, Hint Okyanusu, Endonezya
sahillerini kıyı kıyı takip ederek Avustralya’ya varacağı seyre başlamıştı.
1923 ile 1927 yılları arasında Fransız tenisçi Alain Gerbault da küçük bir
yelkenli ile 700 gün süren seyirle tek
başına dünyayı dolaşmıştı. Her ne kadar 72 sayfalık hatıratında her iki isimden
bahsetmese de bu örneklerin Mustafa
İhsan’ı kamçıladığı düşünülebilir. Bir Alman ve
Fransız yapabiliyorsa, Atatürk’ün evladı neden yapmasın? Mustafa İhsan, önce 30 Haziran ve 14 Kasım
1932 arasında 4,5 aylık Marmara, Ege Doğu Akdeniz ve Kıbrıs seyri yaptı.
Kendini ve teknesini tanıdı. Başına pek çok olay geldi. En kötüsü Bozcaada
açıklarındaki bir fırtınada maskotu olan köpeği Yumuk’u kaybetmesi oldu. Ancak her şeye rağmen 4,5
aylık bu seyrin başarısı ona daha sonra 3,5 yıl sürecek Akdeniz ve Atlantik
seyri için yeterli tecrübe ve özgüveni verdi. Seyahat masrafları için bağış
kampanyasını kendi yürüttü. 1 Temmuz 1933’de başlayan seyrini 26 Aralık 1936’da
tamamladı. Hedefi Kuzey Denizine kadar çıkmaktı. Maddi imkansızlıklar nedeniyle
İspanyanın Atlantik kıyısındaki Huelva limanına kadar gidebildi. Çok cüzi maddi
olanaklara rağmen, gittiği her limanda Mustafa Kemal’in onurlu ve başı dik
gençliğinin bir temsilcisi olarak, tertemiz beyaz kıyafetleri ve illaki
üzerindeki şanlı bayrağımızın ay yıldızı ile Türk denizcisini dünyaya tanıttı.
Heykeli Dikilmelidir. Dönüşte bu büyük başarısı hak ettiği şekilde değerlendirilemedi. Bir kaç gazetede orta
sayfa haberi oldu. Sonradan Deniz Kuvvetleri Taşkızak Tersanesinde ambar memuru
olarak işe başladı. 1937 yılında soyadı kanunu le Denizaşan soyadını aldı.
1964 yılında, emekliliğinden iki yıl sonra Hürriyet Gazetesinde Akdeniz seyrini
kısa tefrika olarak yayımladı. 1989 yılında
vefat etti ve Paşabahçe mezarlığında toprağa verildi. 1988 yılında bir
denizcilik dergisinde gazeteci Özcan
Özyemişçi, Mustafa İhsan’ı kamuoyuna bir makale ile hatırlattı. 2008 yılında
gazeteci ve deniz araştırmacısı B. Hulusi Gürbüz sahaflarda bulduğu bir
kartpostal üzerinden, konuyu derinliğine araştırdı ve kızı Nevin Ersoy
Denizaşan’ı bularak Mustafa İhsan’ın 4 yıllık Akdeniz seyrinin tüm belge ve
fotoğraflarına erişti. Denizcilik tarihimiz, B. Hulusi
Gürbüz’e bu başarısından dolayı şükran duymalıdır. Bu sayede 2010 yılından sonra Mustafa İhsan Denizaşan,
Türk denizcilik kültüründe hak ettiği yeri ağır ağır almaya başladı. Bugün
onunla ilgili tüm belgelere erişilmiştir. Deniz ve Denizcilik Müzelerimiz
teknesinin bir replikası ile Mustafa İhsan Denizaşan galerisi kurmalı, hakkında
kitaplar basılmalı, filmi yapılmalı ve Kalamış’taki gezgin Türkler anıtının
yanına ‘’Mustafa İhsan
Denizaşan’’ anıtı
dikilmelidir. Böylece, ona karşı geçmiş nesillerin vefasızlığını, sanırım bir
nebze hafifletmiş oluruz. Asil ve cesur ruhu önünde saygı ile eğiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder