Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Doğu
Akdeniz’de Enerji üzerinden Jeopolitik Tuzak
Osmanlı
döneminde Yahudiler ile Yunanlı Hıristiyan Ortodokslar anlaşamazdı. Aralarında
İsa ve Judas yüzünden ortaya çıkmış bin beş yüz yıllık bir kan davası vardı. Kan
davası, Yunan bağımsızlığı sonrası arttı. 1830 yılından itibaren özellikle
Yahudilerin azınlıkta olduğu Atina ve Pire’de Yunanlılar tarafından çok kere
pogrom uygulanmış ve Anadolu’ya ya da Avrupa’ya göçe zorlanmışlardır.
Yahudi-Ortodoks Düşmanlığı. ‘’Kan
iftirası’’ adı altında fanatik Yunanlılar Yahudileri günah keçisi yapıyor, mallarına zorla el koyuyor ya da göçe
zorluyorlardı. Onları ancak batılı devletler koruyabiliyordu. Örneğin, 1847
yılında Atina ve Pire’de yaşayan Yahudilere karşı Paskalya Yortusu esnasında Yunanlılar
saldırılara başladı. Pireli zengin Sefarad Yahudisi David Pacifico‘nun evine
saldırıldı. Canını zor kurtaran Pacifico, aynı zamanda İngiliz vatandaşı
olduğundan İngiltere Büyükelçiliğine sığındı. İngiliz hükümeti ona verilen
zararın tazmini için Yunan hükümetine nota verdi. Yunan Hükümeti 1850 yılına
kadar bu talepleri karşılamayınca, 1850 yılında İngiliz Akdeniz Filosunun
zırhlıları Pire Limanını ablukaya aldı.
Ekonomi durma noktasına geldi. Tazminat
derhal ödendi. Benzer şekilde 9 Kasım 1912 günü Osmanlı Selanik’i terk ederken
de en büyük zarar Yahudi mahallelerine verildi. Hepsini yaktılar. Neredeyse bu
Yahudi nüfusun en yoğun yaşadığı şehirde ( 157 binin 61 bini Yahudi) hiç birine
kalma hakkı tanınmadı. Onbinlerce Türk’le birlikte Yahudiler de öldürüldü. Çok
büyük bir çoğunluğu ya İzmir’e ya da İtalya’ya kaçtı. Bu sebeple Mütareke
dönemi ve Kurtuluş Savaşı sırasında Osmanlının Yahudi cemaati işgalci Rumlarla
işbirliği yapmadı ve sonuna kadar Kurtuluş Savaşını destekledi.
Enerji Dostluğu. Aradan geçen 100 yıl sonra 21’nci yüzyılın
jeopolitik ve ekonomik koşulları Yunan ve Rum Ortodoks Hristiyanları
Yahudilerle enerji üzerinden bir araya getirdi. 2012 yılında İsrail ve GKRY
(Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) Doğu
Akdeniz’de deniz sınırlandırılması antlaşması imzaladılar. Üçlü aralarında
Türkiye’ye karşı savunma ve güvenlik işbirliğini ortak tatbikatlar yapacak
kadar geliştirdiler. Ama son gelişme bu süreçte en önemli ve tarihi bir mihenk
taşı oldu. GKRY, Yunanistan ve İsrail, Lefkoşa'da 28 Ocak 2016 tarihinde
başbakanlar seviyesindeki üçlü görüşmeler sonunda AB ve her üç ülkenin enerji
güvenliğine katkıda bulunacak ortak enerji projelerinin ilerletilmesi üzerinde
anlaştı. Aynı peygamber ve dine sahip İslam alemi, batı emperyalizminin
palazladığı koşullarda Şii ve Sünni hesaplaşmasına ve boğazlaşmaya giderken, Judeo-Hristiyan
ittifakı, Doğu Akdeniz’i enerji
jeopolitiği üzerinden şekillendiriyor. Yani medeniyetler çatışması aslında
İslam aleminde medeniyet içi çatışma şekline sokulurken, binlerce yıl birbirine
düşmanlık etmiş dinsel kimlikler birbirine yaklaşıyor.
Lefkoşa Bildirisi. Bu anlaşma kamuoyuna Lefkoşa Bildirisi adı
altında GKRY lideri tarafından açıklandı. Eğer her şey yolunda giderse, 2019'a
kadar İsrail-Kıbrıs ve Girit'in elektrik kablosuyla bağlantısı ve 2022'de
doğalgazın İsrail'den Kıbrıs'a ve buradan da Yunanistan'a taşınması
gerçekleştirilecek. İsrail doğalgazı ya denizaltından geçecek boru hattı ile ya
da sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) taşıyan tankerler ile taşınacak. Açıklamada,
Yunan Başbakanı, Kıbrıs ve İsrail'de bulunan doğalgaz yataklarının Avrupa’ya
aktarılmasında Yunanistan'ın "köprü" rol oynayacağını
vurguladı. (Yani Türkiye’nin rolünü çalıyor) Ayrıca hızını alamayarak, Kıbrıs
sorununun çözümünde 1959 Garanti Antlaşmasına referans yaparak ‘’garantiler ve ordular’’ gibi çağa
uymayan uygulamaların yer almaması gerektiğini söyledi. (Nasıl olsa artık
Türkiye’ye karşı İsrail de yanımızda olacak diyor.) GKRY lideri de üçlü antlaşmanın
Doğu Akdeniz’de barış ve istikrara katkı sağlayacağını belirtti. (Yeni bir
bloklaşmanın faydaları mı?)
Antlaşmanın Jeopolitik Sonuçları. Her ne kadar hedeflenen projelerin ekonomik ve
siyasi nedenlerle uygulanabilirliği tartışmalı olsa da, yarattığı jeopolitik
sonuçlar büyük önem arz ediyor. Hatırlayalım AB, 2004 yılında GKRY’ye kanunsuz
bir şekilde alındı. Çiçeği burnunda Türk Hükümeti bu jeopolitik kuşatmayı ‘’yes be annem’’ sloganı ile alkışladı.
(KKTC’nin düştüğü ve halen düşmeye devam ettiği acıklı duruma yer darlığı
nedeniyle değinmiyorum.) Halbuki AB doğu sınırlarını İsrail karasularına kadar
genişletmiş ve Judeo-Hristiyan ittifak ilk kez denizde sınırdaş olmuştu. AB, bu
genişlemeyle sadece bize karşı değil, hem ABD’ye hem de Rusya’ya karşı büyük
jeopolitik avantaj sağlamıştı. Sadece Kıbrıs kıta sahanlığında bulunan
hidrokarbon kaynaklarına kavuşmayıp aynı zamanda zengin İsrail kaynaklarına da
komşu olmuştu. (İsrail-Mısır ve Kıbrıs doğal gaz potansiyeli 10-15 trilyon
metre küp ve bu miktar, bölge dışında Avrupa ihtiyacına da yetiyor.) Şimdi söz
konusu komşuluk artık ev arkadaşlığına dönüşebilecek.
Niyet Beyanı Önemli. Şu an gerek finans sorunları, gerekse diğer
nedenlerle her iki projenin fiiliyata geçirilmesi zor görünse de niyet ilanı
çok önemlidir. Enerji dünyasında bir gecede sözleşmelerin yok sayılması sürpriz
değil. Nabucco’yu kaç kişi hatırlıyor? Ancak AB’nin enerji güvenliği içinde
artık İsrail’in bir ortak olmasından bahsediyoruz. Bu gelişmeyi yakında İsrail’in
NATO üyeliğine daveti izlerse şaşırmamak gerekir. Türkiye’ye de şu mesaj
veriliyor: Sakın ola ki Kıbrıs sorununun ve MEB sınırlandırılmasının çözümünde
Anadolu jeopolitiği refleksi ile hareket etme. Seni Antalya Körfezi içine
hapsediyorum. Buna karşı çıkma. Çözüm süreci bitince İsrail gazını sana
taşıttıracağım. Bu da sana yeter. Yoksa bak görüyorsun planlarım hazır.
Evet, Müslümanlar
birbirini boğazlarken, İslam aleminin bir zamanların laik kalesi Türkiye, Vahabi
Suudi İslam’ının peşine takılırken Atlantik’in
her iki kayısındakiler ellerini ovuşturuyor. Tuzak geliyorum diye haykırıyor. Bu
tuzak Türkiye’yi zaten teslim olmuş KKTC hükümeti ile aynı cepheye sokmaya ve
KKTC’ye elveda diyerek adadaki Türk askeri varlığını geri çekmeye kadar
gidebilir. Bu kaybın hesabını gelecek kuşaklara kimse vermez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder