Küresel arenada asli oyuncu olmaya hazırlanan Çin, “Senkaku/Diaoyu, Paracel ve Spratly” adalarının tartışmalı durumda olan deniz yetki alanlarına ağırlık verirken ABD’nin güney ve doğu Çin Denizlerine girişini engellemek için donanmasının gelişimine odaklanıyor.
Rusya’nın da askeri önceliğini Pasifik Filosunun gelişimine verdiği; Hindistan ve Pakistan’ın da donanmalarını her alanda genişletmeye devam ettiği bir ortamda bölgede doğal olarak en çok silahlanma denizde yaşanıyor. 2012 yılında 1 trilyon $’lık dünya silah ihracat pazarının en büyük müşterisi % 36’lık pay ile Asya Pasifik bölgesi oldu. 350 Milyar $’lık bu pazarda en büyük harcamayı % 15 ile Hindistan, % 6 ile Çin ve her biri % 5 lik paylar ile Pakistan, Singapur ve Güney Kore yaptı. Kısacası ŞİÖ’nün etki alanındaki her ülke hızla silahlanıyor.
Bu silahlanmada en çok dikkat çeken de deniz kuvvetleri ve özellikle denizaltılar. Çin, bugün için savunma bütçesine 140 milyar $ harcıyor. Dünya ikincisi. Silah satışında ise dünya beşincisi. Bu alanda 2012 yılında ilk kez İngiltere’yi geçti. Diğer taraftan, ABD’den geri kaldığı en önemli alan, donanma gücü. Halen aralarında nükleer hücum ve balistik füze denizaltılarının da bulunduğu 77 savaş gemisi ve 61 denizaltısı var.
ŞİÖ’ye karşı pivot strateji
Bölgede ŞİÖ’ye rakip olabilecek kapsamlı bir askeri ittifak yok. ANZUS ittifakı (Avustralya, ABD, Yeni Zelanda) her ne kadar 1951 yılında Sovyetlere karşı kurulduysa da 1986 yılında ABD, Yeni Zelanda’ya karşı savunma sorumluluklarını kaldırdı. Halen, ABD-Japonya ve ABD-Güney Kore güvenlik ittifak antlaşmaları bölgedeki en önemli işbirliği araçları olmaya devam ediyor. Ancak NATO benzeri bir yapının olmayışı, bölgede savunma ve güvenliklerini ABD’ye çıpalayan devletlerin en büyük endişesi olmaya devam ediyor. Hele ABD savunma bütçesinin iki ayrı kesinti ile gelecek on yılda 1 trilyon $’a yakın bir kesintiye uğraması bölge ülkeleri için ciddi endişe kaynağı.
ABD, Çin’in ekonomik yükselişi ile birlikte özellikle 1997 yılından sonra, Pasifik’te stratejik hareketlenmeyi başlattı. Guam ve Japonya’daki askeri varlığını artırdı. Son yıllarda Kamboçya, Endonezya, Yeni Zelanda ve Vietnam ile Savunma İşbirliği/Diayolog antlaşmaları imzaladı. 2010 sonrasında Japonya ile yaptığı büyük çaplı deniz tatbikatlarının sayısını ikiye katladı. 2005 yılında denizaltıların % 60’ını Pasifik havzasına kaydırmışken, 2012 yılında tüm donanmasının % 60’ını bu bölgede konuşlandırma kararı aldı.
Bu arada Avustralya’da 2500 deniz piyade için üslenme; Singapur’da 2 kıyı muharebe gemisi (LCS) konuşlandırma ve uçak gemisi onarım/yanaşma kolaylığı sağlanması; Japonya’da Okinawa ve Yokosuka üslerinin genişletilmesi ile bölgede bir uçak gemisi daha konuşlandırma; Vietnam ve Filipinler ile üs temin görüşmelerinin başlatılması; Hindistan ile artan askeri işbirliği ve ortak deniz tatbikatlarının icra edilmesi son yıllarda dikkat çeken gelişmeler oldu. Bölgedeki ABD askeri yayılması, Kuzey Kore’nin Güney Kore ve Japonya’ya karşı uyguladığı öngörülemez kapsam ve boyuttaki hamlelerini de kullanıyor. ABD’nin Kuzey Kore’nin son aylarda giriştiği balistik füze ve nükleer silah testlerini bahane ederek, Japonya, Guam, Alaska ve Güney Kore’ ye yeni Füze Savunma (BMD) silah ve sensör sistemleri yerleştirmesi Çin ve Rusya’yı rahatsız ediyor.
ABD Donanmasında asimetri yaratan alanlar
Şüphesiz dünya denizlerinin jandarması olan ABD’nin, 21’inci yüzyıl başında Çin’e karşı deniz gücü alanındaki üstünlüğü tartışmasızdır. Ancak bazı alanlar var ki, Amerikan deniz gücüne ciddi bir asimetri yaratabiliyor. Bu kapsamda ABD askeri literatüründe nükleer/dizel elektrik denizaltılar dışında, üç endişe dikkat çekiyor. İlki, Çin Donanmasının “Shi Lang” ismini taşıyan ve kabul tecrübeleri geçen Eylül’de tamamlanan, dikine havalanan 21 J-15 uçağı ile 20 helikopterin görev yapacağı, 67 bin tonluk uçak gemisi sayesinde artık uçak gemisi işleten donanmalar ligine çıkmasıdır.
İkinci endişe de, DF 21/CSS 5 olarak isimlendirilen 1500 km menzilli -uçak gemisi gruplarına karşı kullanılacağı iddia edilen-karşı erişim silahı (anti-access) balistik füze tehdidinin varlığıdır. Bazı Amerikan akademik yayınları 80 füzenin 2015 yılına kadar Çin Donanmasının envanterine gireceğini yazıyor.
Üçüncü endişe “İnci Şeridi-String of Pearls” olarak da bilinen deniz üsler zinciridir. Bu zincir, Çin’i uzak denizlere taşıyor. Bu kapsamda Çin, Pasifik ve Hint Okyanusunda, Bangladeş, Myanmar, Sri Lanka, Şeyseller, Pakistan ve Cibuti’de üslenme/lojistik destek kolaylıkları temin etme gayretleri ile donanmasının harekât çapını genişletiyor (Özelleştirilen Yunanistan’ın Pire limanını bile Çin’in COSCO firmasının satın aldığını da belirtmeliyiz).
Çin, bu şekilde özellikle kendi güvenliği ve ticareti için hayati derecede önemli olan, günde 14 milyon varil petrol ve 50 bin geminin geçtiği yumuşak karnı, Endonezya, Singapur ve Malezya’nın kontrol ettiği Malakka Boğazını kontrol edecek strateji gereği üslenme/konuşlanma faaliyetlerine hız veriyor. Bu boğazdan geçen petrolün kabaca 4 milyon varili Çin’e gidiyor. Çin’deki günlük tüketimin 10 milyon varil olduğu göz önüne alınırsa, Malakka Boğazı’nın Çin için hayati önemi ortaya çıkar. Çin’in başta petrol olmak üzere, enerji güvenliği ve arz çeşitliliği için 29 ülke ile 90 milyar $’lık 75 proje geliştirdiğini de not edelim. Çin, 2009 yılından bu yana deniz haydutluğu ile mücadele kapsamında Afrika Boynuzu (HoA)’da sürekli donanma gücü bulunduruyor.
2011 yılında Libya krizinde savaş gemileri ile kapsamlı tahliye operasyonu gerçekleştirdi. 2012 yılında Akdeniz’e çıkan Çin savaş gemileri, İstanbul liman ziyareti yaptıktan sonra Karadeniz’e çıkarak Rus donanması ile eğitimler yaptı. Diğer yandan ŞİÖ müttefiki Rusya’nın donanma gücü, nükleer alanda ABD’yi dengeleyebilecek özelliklere sahip. Özellikle Rus nükleer balistik füze denizaltılarının (SSBN) varlığı, Amerikalı stratejistleri çok düşündürüyor. 2012 ABD Başkanlık seçimleri propagandası sırasında Cumhuriyetçi Başkan Adayı Mitt Romney “ABD’nin tek jeopolitik rakibi vardır. O da Rusya Federasyonu’dur”demişti.
Ortadoğu’nun Kaderi Asya-Pasifik’ten etkileniyor
Ortadoğu’da ve çevre denizlerinde son yüzyılda akan kan, harita ve iktidar değişiklikleri ile kritik madenlerin kontrolü uğruna yaşandı/yaşanıyor. Jeopolitik perspektifte bakıldığında her dönem öncelikler yer değiştiriyor. Yüzyılın başında harita değişiklikleri ve petrole erişim; yüzyılın sonunda İsrail’in güvenliği, İran’da rejim değişikliği ve bu kez petrol yanında doğal gaza erişim gibi nedenler öne çıkıyor.
Ortadoğu, şimdi de Asya-Pasifik cephenin etki alanına giriyor. Avrupa-Atlantik cephenin bu yeni cephede karşı karşıya kalacağı meydan okumalar ise tarihte önceden hiç yaşanmadığı ölçütlerde farklı ve büyük. Eskiden rakip ve düşmanlar ayrı ekonomik bloklardaydı. Şimdi herkes aynı blokta. Karşılıklı bağımlılık, örneği yaşanmadığı ölçüde büyük. Bu nedenle stratejik hamleler artık eskisi kadar kolay değil. Örnek mi? Suriye. Yoğun şekilde silahlanan Asya Pasifik’teki gelişmeler, Ortadoğu’yu yakın bir gelecekte kendi haline bırakacak gibi görünüyor. Oradaki yangının potansiyeli çok daha büyük.
ABD’nin ünlü CFR (Dış İlişkiler Konseyi) Başkanı Richard Haas’ın Foreign Affairs Dergisinin Mayıs/Haziran 2013 sayısındaki makalesinde (The Irony of American Strategy) söylediği gibi: “ABD dalması için çok az neden olduğu Büyük Ortadoğu’da suya batmayı tercih etti. Şimdi biraz zor da olsa bölgedeki varlığını azaltmak için iyi nedenleri var.”Avrupa-Atlantik Ortadoğu’yu kendi haline bıraktığında, umarız komşular birbirinin yüzüne bakabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder