28 Temmuz 2013 Pazar

Rus deniz gücü Akdeniz e inerken


7 Haziran 2013 günü Putin, “Akdeniz bölgesinin Rusya’nın birinci derece ulusal çıkar alanı” olduğunu söyleyip, Rus Akdeniz Filosu Komutanına görev talimatını bizzat kendisi vererek yeni bir dönemi başlattı. Putin, bu mesajı ile Rus deniz gücünün devlet başkanı himayesinde olduğunu tüm dünyaya ilan etmiş oldu. Rus savaş gemileri, geçtiğimiz Mart ayından itibaren faal hale geçirilen Akdeniz Filosunda (eski adıyla SOVMEDRON) görev yapmaya başlamışlardı. Filoya esas olarak, Karadeniz Donanması gemi sağlıyor. Ancak Mayıs ayından itibaren Pasifik Donanması da gemi desteği sağlıyor. Böylece Rusya, uzun bir aradan sonra, konvansiyonel alanda donanmasını, ganbot diplomasisi rolünde kullanmaya başlamış oldu.
Rusya Deniz Devletidir
Buraya nereden gelindi? Öncelikle Rusya bir deniz devleti. Rusya’nın kıta sahanlığı 4 milyon km²’lik bir deniz alanını kapsıyor. Kıyıları ise 37.673 km. ile dünyanın çevresine yakın bir uzunlukta. Toplam uzunluğu 3 milyon km.yi geçen nehirlerinin 500.000 km.sinde denizlerle irtibatlı nehir ulaştırması yapılabiliyor. Ancak bu kadar geniş coğrafyada, Pasifik limanları hariç yılın her günü doğrudan okyanuslara açılabilen limanlara sahip değiller. Diğer taraftan bu jeopolitik zayıflığa rağmen, tarihinde küresel erişim niteliğine sahip donanma oluşturabilme başarısını gösteren ve devletin jeopolitik genetiğine denizciliği oturtabilmiş bir ülke.
1956 ile 1985 yılları arasında kesintisiz 29 yıl Sovyet Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapan Oramiral Sergei Gorshkov’un eseri olan Sovyet denizciliği, şüphesiz 21’inci yüzyılın önemli başarılarından birisidir. Denizcilik gücü alanında Gorshkov’un başardıkları, ancak Büyük Petro’nun 17-18’inci yüzyılda başardıkları ile kıyaslanabilir. Her ikisi de karasal devlet aygıtını denize yöneltebilmiştir. İlki bir imparatorun, diğeri de komünist partinin otokratik gücünü kullanarak, bir insan ömrüne sığacak zaman diliminde Rusları denizcileştirmede büyük yol kat etmişlerdir.
Diğer taraftan Soğuk Savaş boyunca Sovyet Donanması, 19’uncu yüzyılda Fransız Donanmasının, Trafalgar sonrası İngiliz Donanmasına karşı uyguladığı dengeleme rolünü oynadı. Karşılıklı nükleer yok olmanın (MAD) sağladığı dehşet dengesi, görece bir istikrar ve barışın yaşanmasına neden oldu.
Bu dönemde donanma ve askeri teknolojilerde ABD, özellikle 80’ler sonrası Sovyetlerin çok önünde oldu ve yarışı Sovyetlerin devam edemeyeceği noktaya taşıdı ve başardı. Sovyetler savunma harcamalarında ve teknolojik üstünlükte ABD’ye yetişemedi. Aynı taktik İkinci Dünya Savaşında Japonya’ya karşı da uygulanmıştı. Sovyet ekonomisinin kroniklenmiş sorunları da dikkate alınınca bu yarışın sonucunda yenilmeleri kaçınılmaz oldu.
Rusya’nın bölünmesini nükleer güç olması önledi. Soğuk Savaş sonrasında 6 Mayıs 1992 tarihinde Sovyet Savunma Bakanlığı ve Sovyet Donanması tarihe karıştı. Yeni kurulan donanmanın adı artık Rusya Federasyonu Donanmasıydı. Orak çekiçli Donanma Sancağının yerini İmparatorluk Rusya’sının mavi-beyaz Saint Andrew Sancağı aldı. Soğuk savaş bittiğinde, ellerinde başta 309 denizaltı (209’u nükleer) olmak üzere, 1000’in üzerinde savaş gemisi vardı. Böylesine büyük bir donanmayı idame etmek Rusya Federasyonu ekonomisinin yeteneklerinin çok ama çok uzağındaydı. O nedenle süratle küçüldüler. Dünya deniz tarihinde hiçbir donanma bu kadar kısa sürede hizmet dışına çıkmadı. 2007 yılına gelindiğinde, görkemli 1000 gemilik Sovyet Donanmasından geriye 77 gemi (13’ü nükleer 20 denizaltı, 5 kruvazör, 9 muhrip, 10 firkateyn ve 20 korvet) kalmıştı.
Önce Varşova Paktı, sonra Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası okyanus ve denizlerde Avrupa Atlantik yapının mutlak egemenliği ilan edildi. Bu egemenlik, küreselleşmeyi uçurdu. Küçülen Rusya Donanması değil tatbikat, personelinin maaşlarını veremez bir duruma geldi. Yeltsin döneminde Rusya neredeyse bölünmenin eşiğine geldi. Rusya’nın bölünmesini nükleer güç olması engelledi. Özellikle nükleer balistik füze denizaltılarının (SSBN) varlığı bu parçalanmayı caydırmada çok önemli rol oynadı. Putin, 2000’den sonra Avrupa-Atlantik yapının karşısında yer alarak tek kutuplu dünya düzenini reddetti. Çin ile yakınlaşıp, Şanghay İşbirliği Örgütünü kurarak ve geliştirerek, yeni dünya düzeninde jeopolitik konumlanmasını Atlantik yapı karşısında bir Avrasya gücü olarak belirledi. Bu süreçte askeri stratejisinin temelinde nükleer gücü konumlandırdı. Özellikle konvansiyonel kuvvetler alanında modernizasyon ve idame zorlukları nedeni ile nükleer silahlara başvurma olasılığı, bugün için Soğuk Savaş döneminden daha yüksek görünmektedir. Bu konuda, askeri doktrinlerinden “nükleer silahları ilk kullanan olmama” prensibini çıkarmış olmaları en ciddi göstergelerden birisidir. Şüphesiz bu durum, 8 Ağustos 2008 tarihindeki Gürcistan müdahalesinde önemli rol oynadı. Diğer taraftan sahip olduğu altı balistik füze nükleer denizaltısı (SSBN) ile sağlanan nükleer caydırıcılık, Rusya Federasyonu’na bir dünya gücü olma özelliği kazandıran en önemli unsur olmaya devam etmektedir.

Rusya denizlere geri dönüyor
Putin, “Donanma Günü” olan 9 Temmuz 2001 tarihinde, 2020 yılına kadar bir dönemi kapsayan RF Denizcilik Doktrini’ni açıkladı. Aynı gün Rus Denizcilik Bakanlığı kuruldu. Doktrin, Rusya Federasyonu’nun coğrafi konumu, donanma ve ticari filosunun büyüklüğü ve her ikisinin uluslararası ilişkilerdeki rolüne bağlı olarak Rusya’nın lider bir denizcilik gücü oluşturmasını öngörüyor, kendi deniz yetki alanları dışında da çıkarları olduğuna vurgu yapıyor. Diğer taraftan bu belgeye doktrin denmesi çok dikkat çekicidir. Doktrin iddialı bir formattır. Kesinleşmiş fikirler bütünüdür.
Rusya, özellikle 2008 Gürcistan krizi sonrası Donanmasını sadece nükleer alanda değil konvansiyonel alanda da güçlendirmeye büyük kaynak ayırdı. Ancak Rusya’nın tekrar denizlere çıkması ve özellikle günümüzde Akdeniz’de 16 gemi ile soğuk savaş sonrası en yüksek harekât temposuna erişmesine yol açan gelişmeler, şüphesiz Suriye kaynaklı. Atlantik’ten daha Atlantikçi ve ben merkezli politikalar sonucu bu krizde Rusya ile Türkiye karşı karşıya geldi. Soğuk savaşta bile yaşanmayan bir durum ortaya çıktı. İşin ilginci başta doğal gaz olmak üzere Ruslar ile 40 milyar dolara yakın dış ticaretimiz var. Akkuyu Nükleer Santralını onlar yapıyor. Karadeniz’de BLACKSEAFOR ve Karadeniz Uyumu Harekâtında onlarla beraberiz. Putin’in açıklamalarından bir hafta önce, Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Çurkin, Kuzey Donanmasına ait Kuznetsov Uçak Gemisi grubunun yıl sonuna kadar Akdeniz’de göreve başlayacağını duyurdu. Kuznetsov uçak gemisi, 2008 yılı baharında Marmaris/Aksaz’da ağırlanmıştı. Ondan önce de 2005 yılında Marmaris Uluslararası Denizcilik Festivalinde üç Rus savaş gemisi ile Rus Deniz Kuvvetleri Komutanı ağırlanmıştı. O dönem Türk-Rus askeri ilişkileri her alanda çok ileri idi. Akdeniz de henüz karışmamıştı. Bugün Akdeniz’in bu derece karışmasında şüphesiz Türkiye’nin sorumsuz Suriye politikasının ciddi rolü vardır. Bu politika öylesine bir arapsaçı yarattı ki, ilerde siyasi tarih dersi okutan hocalar anlatmakta, öğrenciler anlamakta zorlanacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder