Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
AB
Savunma ve Güvenlik Politikası nereye gidiyor?
Savunmaya
Yönelik Yapılanma. Avrupa Birliği, Soğuk Savaş sonrası siyasi bir
güç olabilmek için dış politika, güvenlik ve savunma kimliğinde bağımsız olmayı
hedeflemişti. Ancak neredeyse bağrında yedi yıl süre devam eden Yugoslavya iç savaşına
bile müdahale edebilecek ne askeri güce ne de siyasi iradeye sahip oldu. Çünkü
AB ülkeleri, ABD yönlendirmesiyle Soğuk Savaş boyunca savunmaya yönelik bir
silahlanma ve komuta yapısına sahip olmuşlardı. Stratejik hava nakliyesi (air lift), uçak
gemisi, ve stratejik bombardıman ve amfibi harekat gibi seçilmiş yetenek alanlarında
zayıftılar. Bu sistemleri satın almak veya geliştirmek büyük ekonomik külfet
gerektiriyordu.
1999 Helsinki Zirvesi’yle bu eksikliklerini
gidermek için önemli kararlar aldılar. 2003 yılına kadar 15 tugaydan oluşacak
60 bin kişilik bir acil müdahale gücünü 60 günde kriz bölgesine intikal
ettirecek şekilde bir yapılanmaya gittiler. Bu arada Avrupa Güvenlik ve Savunma
Politikası (AGSP) içinde, NATO olanak ve yeteneklerinden faydalanmayı
hedeflediler. Karar alma yapısını NATO’dan bağımsız tutarak, NATO’nun
istihbarat, haberleşme, başta hava ulaştırma (airlift) olmak üzere lojistik
yeteneklerinden yararlanabilme yolunu zorladılar.
Kararsız
AB. Ancak, AB’de savunma politikası geliştirmek, gerçek krizlerde güç
kullanma kararı almaktan daha kolaydı. AB ilk siyasi-askeri irade sınavını
ABD’nin 2003 yıl baharında başlattığı Irak’a Özgürlük Harekâtı’na destek
konusunda verdi. İkiye bölündüler ve görüldü ki, AB’nin yarısı Irak’tan uzak
duruyordu. Aynı durum 2011 yılındaki Libya Krizi’nde yaşandı. Doğal olarak 28
AB üyesinin 22’sinin NATO üyesi olması da bu karmaşık durumda rol oynadı. Bu
durum ortak savunma kimliği geliştirilememesinin bir diğer zorluğunu ortaya
koydu. Ancak AB, ekonomik çekim merkezi olmaya ve genişlemeye devam etti. 2008
krizi sonrası AB, bu özelliğini de kaybetmeye başladı. 11 Eylül sonrası büyüyen
savunma bütçelerini küçülttüler. Afganistan’a NATO’nun ISAF Harekâtı kapsamında
ABD zorlamasıyla destek sağlayan AB ülkeleri kamuoyunun, Afganistan’da yaşanan
başarısızlığı sorgulaması, bırakalım AB Savunma Politikası geliştirmeyi,
NATO’nun durumunu bile sorgular hale getirdi.
Küçülen
Hedefler. 60 günde 60 bin kişilik acil müdahale gücünü
kurmayı hedefleyen AB, günümüzde hedefi küçülttü. Acil müdahale gücünü, 1500
kişilik iki muharebe grubuna indirdiler. AB, bugüne kadar ortak savunma kimliği
altında 12 sivil görev ve 4 askeri harekâtta toplam 7000 askerini kullanabildi.
Somut başarı sağladıkları tek alan, Atalanta Deniz Harekâtı ile Somali ve Aden
açıklarında devam eden deniz haydutluğu ile mücadele oldu.
AB
Savunma politikasının sorunları nedir? İki alan öne
çıkıyor. Birincisi silahlanma, diğeri de ortak vizyon/irade eksikliği. AB
ülkelerinin savunma bütçeleri hızla küçülüyor. 2008’den bu yana bütçelerini
kabaca % 10 küçülttüler. Savunma bütçeleri toplam AB geliri içindeki payı, %1,5
civarında. (NATO için bu değer %2) Savunmaya 28 ülkenin, senede 275 milyar dolar
harcamasına rağmen bunun deniz haydutluğu ile mücadele dışında başarılı bir
geri dönüşü yok. 2011 Libya müdahalesi, bu küçülmenin dikkat çeken sonuçları
ile dolu. ABD’nin silah ve personel desteği olmasaydı, AB kıyılarının 300 mil
güneyinde ABD, İngiltere ve Fransa’nın yürüttüğü harekât başarılı olamazdı. Artık
savaşlar çok pahalı. Savunma bütçelerinin neredeyse yarısı personel
harcamalarına gidiyor. Uçak, gemi ve akıllı cephane fiyatları 20 sene
öncesinden neredeyse % 50 daha pahalı. ABD’den finansal ya da lojistik destek
almadan, emperyal projelerde bırakalım AB kimliğini, NATO sorumlulukları içinde
bile hiçbir üye ülke, kolay adım atmıyor. ABD’nin de artık kaynakları kısıtlı. AB
Savunmasının temel sorunlarından birisi de silahlanmada bir standardizasyonun
olmayışı. Dolayısıyla operatif ve lojistik bütünlük sağlanamıyor. Bu konuda
ortak bir irade var ise de, uygulama yok. AB’nin savunma alanında ortak
vizyon/karar sorunu, silahlanma sorunundan daha büyük. 28 AB ülkesi toplamda
ABD’den çok daha fazla asker ve donanıma sahip, ancak bu güç bir araya
getirilemiyor ve sınır dışına çıkamıyor.
Bu duruma gelinmesinde ABD politikasının rolü de büyük. 28 üyenin 22’sinin NATO üyesi olması, NATO’nun
organlarında, bu ülkeler üzerindeki ABD baskısını kaçınılmaz kılıyor.
Bölünmüş
bir AB. Savunma politikalarında İngiltere, Hollanda,
Polonya ve Danimarka genelde ABD politikalarına uyumlu. Almanya, askeri güç kullanmada kamuoyu baskısı
ve anayasası nedeniyle tutucu kalıyor. Fransızlar
kadar bağımsız bir politika izlemeseler de, Libya krizinde olduğu üzere ABD
kararlarına uzak durmasını biliyorlar. En önemli sorunları, en küçük askeri
destek faaliyetini bile parlamentoda onaylamak durumunda olmaları. Fransa,
nükleer bir güç olarak AGSP’nin önderliğini yapmak istiyor, ancak yapamıyor.
Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki müdahalelerine AB’den destek talep ettiği
halde, Fransa’ya destek çıkan tek ülke olmadı. AB içinde ortak askeri
girişimlere en büyük engel, İngiltere’den geliyor. İngiltere, ABD’nin Truva atı olarak AB’nin
büyük savunma ve güvenlik projeleri ile girişimlerine genelde veto koyuyor. ABD
ile ortak kaygılarının, NATO’nun rolünü AB’ye kaptırmak olduğu açıkça
görülüyor. AB’de genel olarak küçük ülkeler, büyüklerin siyasi askeri
maceralarına araç olmaktan; güçlü ülkeler de küçüklerin veto gücünden ya da
sahip oldukları kritik bir yeteneğin kullanımının reddedilmesinden çekiniyor. Dolayısıyla
en küçük bir krizde bile, son 60 yılın refleksi içinde NATO’ya ve dolayısıyla
ABD’ye bakıyorlar. Ancak gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus, ABD’nin
de ekonomik kriz nedeniyle savunmada küçülmeye başladığıdır. ABD’nin, Çin’i
çevrelemeye ve Pasifik’e odaklandığı bir konjonktürde, dünyanın pek çok alanından
geri çekilirken, boşluğu kimin dolduracağını zaman gösterecektir. Ama görünen o
ki, AB bu boşluğu doldurmaya ne istekli ne de hazır. Rusya’nın Kırım’ı
ilhakının bile bu durgunluğu dağıtmasını beklemek gerçekçi değil.
AB
zayıflığının Türkiye’ye etkileri. AB ülkelerindeki ekonomik durgunluk, işsizlik, artan ayrılıkçı hareketler,
yükselen aşırı sağ politikalar gibi faktörler zaten dağınık olan savunma
politikasının toparlanmasını zorlaştırıyor. Bu arada, Avrupa Ordu ve
Donanmalarının küçüldüğü; AB’nin ortak savunma alanında en dağınık ve zayıf
olduğu bir konjonktürde, Türk donanması, ordusu ve hava kuvvetlerine, neden Ergenekon, Poyrazköy, Balyoz ve Askeri
Casusluk kumpaslarının kurgulandığını şimdi bir kez daha, irdelememiz gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder