Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Kumpas Davalar, Denizciler ve Amiral Semih Çetin’in
Şiiri
Yargıtay 9’uncu Dairesinin 9 Ekim 2013
Balyoz kararı ile 237 Balyoz tutuklusu hüküm giydi. Bunların 134’ü denizciydi.
Doğası ve görev alanının fiziki şartları gereği bir darbede rol alması
beklenmeyecek Deniz Kuvvetlerinin, sahte bir dava üzerinden en değerli 33
Amirali ile çoğu sınıfı birincisi ve amiral adayı Deniz Kurmay Albay 101 deniz
subayı acımasızca tasfiye edildi. 28 karacıya karşılık 134 denizci. 29 Nisan 2011 tarihinde kumpasın kurulduğu
mahkemeye verdiğim manifestoda şunları söylemiştim.
“Ancak, bu isimleri sahte listelere
ekleyenler, ekletilmesini tavsiye edenler veya emredenler şu gerçeği asla
unutmasınlar. Denizciler tarihsel süreç içinde sadece Türkiye’de değil tüm
dünyada sosyolojik ve psikososyal bir gerçek olarak silahlı kuvvetlerin en
demokrat, açık fikirli ve dinamik
kesimini oluştururlar. Zira Deniz
Kuvvetlerinde ana birim gemidir. Ana tehdit deniz yani doğadır. Gemide doğa disiplini ile teknolojik disiplin
her şeyin üzerindedir. Dolayısı ile deniz subayları akılcı, sorgulayıcı ve
hesap verici tarzda yetiştirilir ve görev yaparlar.
Hemen hepsi yurt dışında
görev yapmıştır. En az bir yabancı dil bilirler. Çok kitap okurlar. Deniz savaşının
gereği daima bir sonraki anı planlar ve yaşarlar. Ufkun ötesini hayal ederler.
Gemi gibi küçük ve dar bir hacimde yüzlerce kişi ile bir arada karadan uzak
yaşadıklarından demokrasi ve uzlaşma kültürleri çok gelişmiştir. Denizciler
hukuku ve özellikle uluslar arası hukuku iyi bilmek zorundadırlar, zira kara
sularını terk eden her gemi komutanı, açık denizde, artık vatan toprağını ve
devleti temsil eder.
Bu temel farklılıklar
bizlerin yaşam tarzına ve meslek felsefesine de yansımıştır. Bu nedenle bir deniz
subayının pusulası Atatürk, cumhuriyet, demokrasi, hukuk, akıl ve bilimdir. Bu gerçekler ne Osmanlı
döneminde değişmiştir ne de gelecekte değişecektir. Bu hasletler günümüzde cumhuriyet kazanımları
ve Atatürk sayesinde daha da güçlenmiştir. Bu şekilde yetişen ve yetişecek
insanlar ancak dijital terör ürünü belgeler, sözde darbe planları ve sahte
davalarda sözde darbeci yapılabilir. Bu
süreçte sözde Balyoz planına ve diğer sahte davalara ismi eklenen denizcilerin
tümü sonuçta aklanacak ve her türlü iftira, komplo ve baskıya rağmen Deniz
Kuvvetleri personelin sosyogenetik kodları değişmeyecektir. Deniz Kuvvetlerinin
pusulası ulusal çıkarlar ve cumhuriyetin kuruluş felsefesinin değişmeyecek
doğrularını göstermeye devam edecektir.”
Bu manifestodan üç yıl sonra Silivri’de takip
ettiğim Powerboats & Yachts isimli denizcilik dergisinin Şubat 2014
sayısında Yazı İşleri Müdürü Emre Güler’in başyazısı, mensubu olmaktan gurur
duyduğum ve büyük bir tutku ile bağlandığım mesleğime yönelik duygularımı daha
da güçlendirdi. Güler şunları yazmış:
“Deniz
ayrı bir kültür, ayrı bir yaşam tarzı… Denizde karacı olunmaz, ama karada
denizci ruh ile mutlu olunur… Denizciler saygılıdır, doğaya saygılıdır, diğer
denizcilere de saygılıdır. Denizciler doğa dostudur, çöpünü evinin karşısındaki
arsaya atmaz. Denizciler mücadelecidir, her işini kendi yapabilecek kadar
güçlüdür. Denizciler akıllıdır, akılcıdır. Akılsızlıklarının sonuçlarının çok
ağır olabileceğini bilirler. Denizciler bilgilidir. Bilmedikleri maceralara
çıkanların başlarına ne gelebileceğini bilirler. Denizciler bilgedir. Çok okur...
Hatta yazar… Sürekli yalnızlığı, bazen akıl almaz büyüklüğe erişir...Doğanın
ihtişamı karşısında kendini aciz hissederler… Tüm bunlar bilgeliğinin elinde
denizciyi hoş görülü ve anlayışlı yapar..İnsanı sever, yalan ve iftiradan uzak
durur...İşte bu nedenle, denizde karacı olunmaz ama karada denizci ruhu ile
mutlu olunur...Denizcilik bir hayal değildir, denizcilik insanın ruhunda
olmalıdır. Tekne almak ile hedefe varılmaz, denizi ve denizciliği insan ruhunda
barındırmak gerekir. Yeni ufuklara açılırken denizci ruhunu hep düşünün ve hep
yaşayın. Mutlu olacaksınız.”
Güler’in kelimelerine eklenecek hiçbir şey
yok. Kendisini kutluyorum.
Denizcileri, özellikle Cumhuriyet
Donanmasının kumpas davalarına boyun eğmeyen, başı göklerde yüksek onurlu ve
ruhlu denizcilerini gelecekte en güzel tarih yargılayacaktır. Onlar daha
ölmeden Kurtuluş Savaşında İstanbul’daki sıcak yuvalarını terk ederek
İnebolu’ya geçen ve denizdeki Kuvva-i Milliye’ye katılan kahramanların bugünkü
temsilcileri olmuşlardır. Sadece kendileri değil, eşleri ve aileleri de başta
kurdukları Vardiya Bizde’nin
faaliyetleri ile Mustafa Kemal’in eseri Cumhuriyet Donanmasına ait olmanın
ayrıcalık, onur ve sorumluluğunu son üç yıldaki direniş ve asla vazgeçmeyişleri
ile ispat etmişlerdir. Hiç şüpheniz olmasın, aradan yüzyıl da geçse bu seçkin
denizciler ve eşleri, Anadolu denizciliğinin direniş ve yükselişinin sembolü
olacaklardır. Sahte bir darbe davası ve diğer kumpas davalar üzerinden Türk
denizcisinin ruhundaki bu direniş ve mücadele geleneğinin tekrar ortaya
çıkmasına neden olan sözde küresel egemenlerin, bu ülkeden ve Mustafa Kemal’den
daha çok öğrenecekleri var.
Bu yazıyı Amiral Semih Çetin’in “Tutsak Denizciye” isimli şiiri ile bitirelim:
Ne yaman leventlerdi, / zindanlara kapattılar
onları. / Dere oldu, / ırmak oldu, / nehir oldu ulaştı denize / adaletin
döktüğü kanları… / Doğa ile ölümüne savaştıkları, / öfkeyle kükreyen rüzgârın,
/ ağzından köpükler saçan / kudurmuş dalgaların vatanı, / yine eskisi gibi
kucakladı onları. / Bedenleri hâlâ tutsak ama / özgürlüğe yelken açtı ruhları…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder