Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Kumpas
Davaların Doğu Akdeniz’e etkileri
Hedef Deniz Kuvvetleridir. Başta
Balyoz davası olmak üzere kumpas davaların tümü Deniz Kuvvetlerini hedefe
oturtuyor. Bu klişeleşmiş bir retorik değildir. Çok açık bir gerçektir. Zira sayılar
nesneldir, aldatmazlar. Sonuçlar da acımasızdır. Önce sayılardan başlayalım.
Tüm kumpas davalarda Deniz Kuvvetlerinin 40 Amirali ile çoğu sınıf birincisi
deniz kurmay albay olan 400 subayı hedef alındı. 9 Ekim 2013 tarihinde Yargıtay
9’uncu Dairesinin Balyoz kararı sonunda, toplam 37 karacıya karşılık 33’ü
Amiral 134 denizcinin, ağır hapis cezaları alması, sayıların yalan söylemediğini
gösteriyor. (Yargıtay kararında hükmü onaylanan muvazzaf karacı personel sayısı
bir kişidir.) Aynı Yargıtay’ın onayladığı I. Askeri Casusluk davasının 41
hükümlüsünün dörtte üçünün denizci olması, bu savımızı daha da güçlendiriyor.
Tasfiyenin dört önemli sonucu. Donanmanın
en iyi amiralleri ve en iyi muharip subayları sahte dijital delillerle tasfiye
edildi. Bu tasfiyenin acı sonuçları dört kategoride toplanabilir. Birincisi
Donanmada gizli bir elin kumpas davalara bilgi toplayıp, Atatürkçü ve ulusalcı
amiral ve subayları, biat ettikleri efendilerine rapor ettikleri mekanizmanın
yarattığı güvensizlik ortamı. İkincisi, her an tutuklanma korkusu içinde
yaşayan denizcilerin ulusal çıkar odaklı düşünme ve hatta tartışma reflekslerini
kaybetmesi. Üçüncüsü, yüksek komutanlığın, Deniz Kuvvetleri personelini hiçbir
davada korumadığının artık açıkça ortaya çıkmış olmasının yarattığı hayal
kırıklığı. Dördüncüsü, Donanmanın caydırma gücünün zarar görmüş olmasıdır. Bunu
sadece ben demiyorum. 1989 yılından bu
yana Türkiye’de gazetecilik yapan İngiliz Gareth Jenkins söylüyor. (Cumhuriyet
Gazetesi 2 Şubat 2014)
Balyoz, Doğu Akdeniz’deki emperyal projeleri
hızlandırdı. İlk üç
kategori devletin siyaset üstü jeopolitik çıkarlarına dolaylı etki yaratırken,
son kategori özellikle denizdeki hayati çıkarlarımızla doğrudan ilgilidir.
Balyoz kumpası sonrası Doğu Akdeniz’de yaşananları, Hedefteki Donanma isimli
kitabımda detaylı anlattım. Merak edenler okur. Burada kısa bir özet yapalım. Balyoz kumpasında Deniz Kuvvetlerine yönelik
ilk tutuklamalar, 24 Şubat 2010 tarihinde gerçekleşti. Bu tarihten üç ay önce
yayımlanan AB Türkiye İlerleme Raporunda, Deniz Kuvvetleri Doğu Akdeniz’de
Rumlar adına sismik araştırma yapan araştırma gemilerini rahatsız ediyor
şeklinde şikâyetle karşılaşmıştık. Hapse girdik, 37 gün yattık ve çıktık. İki
ay sonra Mavi Marmara vakası yaşandı. Gemiye İsrail SAT komandoları çıkarken,
Deniz Kuvvetlerinin İskenderun’daki en büyük kara birliğine PKK büyük çaplı bir
baskın gerçekleştiriyordu. İsrail, Türk Hükümetine Doğu Akdeniz’den uzak dur
mesajı vermişti.
11 Şubat
2011 günü, Silivri’de Balyoz’dan 163 kişi (23’ü Amiral, 28’i denizci Albay) topluca
tutuklandık. İki ay sonra Rumlar, İsrail ile MEB (Münhasır
Ekonomik Bölge) sınırlandırma antlaşması
imzaladı. 7 ay sonra 19 Eylül 2011 günü, imtiyaz haklarını ABD’nin Noble Energy
Şirketine verdikleri Kıbrıs güneyindeki, İsrail yetki alanına komşu 12 numaralı
Afrodit sahasında petrol ve doğal gaz sondaj çalışmalarına başladılar. Rum-İsrail
ikilisi daha sonra bu sahada trilyonlarca
dolar değerinde 700 milyar metreküp gaz rezervi bulduklarını açıkladı.
İsrail-Kıbrıs
Rum Yönetimi kader birliği. Doğu
Akdeniz’de deniz dibinden doğal gaz çıkarmada en gelişmiş ülke İsrail. 1998
yılından bu yana Amerikan Noble Energy Firması ile ortak yatırımlar yaparak
büyük kaynaklar tespit ettiler. Hayfa batısında Tamar sahasında 10 trilyon fit³,
Leviathan’da ise 18 trilyon fit³ gaz kaynağı buldular. Sadece Tamar sahasına 3
milyar dolarlık yatırım yapıldı. Leviathan’a 5 milyar dolar harcanacak. Her ikisinde
İsrail’e 100 yıl yetecek gaz var. Bu durum İsrail’de deniz dibi madenciliğinde
gelişmiş bir sanayi alt yapısı ile destek sektörlerini ortaya çıkardı. Şimdi
görünen o ki, GKRY bu zengin sahaların yanında keşfettiği kendine ait
kaynakları, İsrail’in çıkarmasını ve hatta korumasını istiyor.
İsrail-Rum
Tatbikatı. Diğer taraftan İsrail
ve GKRY, 13-14 Şubat 2014 tarihlerinde birleşik bir deniz tatbikatı yapacaklarını
duyurdu. Tatbikata 40 İsrail savaş uçağının katılması son derece önemlidir.
Balyoz kumpası toplu tutuklamalarının tam üçüncü yıldönümünde yapılacak bu
tatbikat, Doğu Akdeniz jeopolitiğinde evrimsel değil, tam anlamıyla devrimsel
bir dönüm noktasıdır. Sadece Rum-İsrail yakınlaşması değil aynı zamanda sahada
ABD-AB-İsrail işbirliği olarak da görülmelidir.
Emperyalizm
kumpas davalara şükranlarını sunuyor. TCG Giresun firkateynimizin 1 Şubat 2014 günü,
Kıbrıs Rumları adına görev yapan Norveçli araştırma gemisini Kıbrıs’ın güney batısında,
henüz ilan etmediğimiz müstakbel Münhasır Ekonomik Bölgemizden (MEB) çıkarması
kamuoyunu rahatlatabilir, ancak İsrail-Rum ortak deniz tatbikatının
tetikleyeceği Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ABD, AB ve İsrail tarafından kuşatılmışlığını
değiştiremez. Sonuç acı da olsa
ortadadır. Türkiye, Doğu Akdeniz’de
tamamen yalnızdır ve kaybetmiştir. En büyük caydırıcı gücü olan donanması da
yaralıdır. Emperyalizm kumpas davalara şükranlarını sunuyor. Şimdi anladınız mı
son dört yıldır kumpas davalarla neler kaybettiğimizi? Sadece jeopolitik
çıkarlarımızı değil, devlet ve yurttaşın bir arada yaşama nedeni adaleti
kaybettiğimizi? Askeri vesayeti
kaldırıyoruz diye nasıl uyutulduğumuzu; Doğu Akdeniz’deki ABD, AB ve İsrail
çıkarlarının, Türk emniyet ve yargısında kümelenmiş bir avuç kumpasçı üzerinden
nasıl korunduğunu? Denizlere bağımlı
geleceğimizin nasıl çalındığını? Bu konjonktürde Kıbrıs’ta nihai çözüm
aldatmacasına destek vermenin Türkiye’nin intiharı olacağını şimdi anladınız
mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder