Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Tarihten
bir Yaprak ve İbretlik bir Hatırlatma
Reval Buluşması. Rus Çarı II.
Nikola ile İngiltere Kralı VII. Edward, 9 Haziran 1908 günü Estonya’nın Reval liman
şehrinde bir araya geldi. Bu ikilinin, gizli bir toplantıda Osmanlı
İmparatorluğu’nun kaderini tartıştıkları Avrupa basınında yer aldı. Osmanlı’da II.
Abdülhamit döneminin polis devleti uygulamalarının en yoğun olduğu bir dönemde,
Reval görüşmesinin ilk yankıları Batı’ya açılan en önemli kapı olan Selanik
şehrinde duyuldu. Osmanlı’nın Balkan
topraklarının Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Yunanistan ile Bulgaristan
Krallıkları arasında paylaştırılması söz konusuydu. Ayrıca Çar ve Kral, o
dönemde yükselen bir güç olan Almanya’yı göz önünde tutarak, bu paylaşımın
Avrupa devletleri arasında bir savaşa neden olmaması için alınacak tedbirleri
de bu toplantıda görüşmüştü.
Rauf Orbay ve Reval Görüşmesi. Şimdi
burada duralım ve Rauf Orbay’ın tarihçi Cemal Kutay tarafından derlenerek, 1992
yılında yayımlanan 5 ciltlik hatıratına (I.Cilt Sayfa 507) gidelim. Rauf Orbay,
Malta sürgünündeyken kaleme aldığı hatıratında “Reval buluşmasını, binbaşı
rütbesinde bir deniz subayı olarak, o
dönem üyesi olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin toplantısına katılmak üzere
bulunduğu Selanik’te öğrendiğini” ifade ediyor. Duyduklarından dehşete
düşüyor ve İstanbul’a döndüğünde duyduklarını Bahriye Şura Başkanı olan babası
Koramiral Mehmet Muzaffer Paşa ile tartışıyor. Paşa, Çerkez göçü ile İstanbul’a
gelmiş denizci bir ailenin çocuğu; sadece Bahriye Mektebini değil, İngiltere’de
katıldığı ihtisas kursunu 72 yabancı içinde birinci bitirmiş çok başarılı bir
subay. Başkanlığını yaptığı Bahriye Şurası, Bahriye Nazırlığından sonra en
önemli ikinci makam. II. Meşrutiyetin yani Hürriyet Devrimi’nin ilanına bir ay
kala babası oğlunun anlattıklarına aşağıdaki yorumu yapıyor:
“Seni bu ikazımla tercih ettiğin yolda ümitsizliğe sevk etmek istemem.
Vatanı kurtarmak için elimizden gelen ve hayrına inandığımız her şeyi yapmak
bizim namus, can ve kan borcumuzdur. Fakat dikkatli olmak, bilhassa İstanbul
muhitinin şu son zamanlarda ahlaken çok düştüğünü (jurnalcilik kastediliyor), senin
ve arkadaşlarının unutmaması lazım! Bana bu anlattıklarından memleket
müdafaasının büyük mihraklarından birisi olan Bahriye Şurası’nda dahi tek
kelime bahsedilmiyor. Bunun ancak Sadrazam Paşa, Hariciye Nazırı Paşa ve kısmen
de Mabeyni Hümayunda duyulduğuna ve bilindiğine kaniyim. Fakat bu şekilde
tefsir edilse dahi, Zat-ı Şahane’ye (Padişah’a) kimsenin söyleyebildiğine kani
değilim. “
II. Abdülhamit basını. Korkunç
bir sansür altındaki İstanbul basınında Reval buluşmasına dair tek satır haber
yoktur. Sadece bu buluşma değil, II. Meşrutiyetin ilanına neden olacak
Makedonya’daki gelişmeler ve hareketlilikten de bahseden yoktu. Basında muhtemelen
ortak bir merkezden çıkmış aşağıdaki haber yer alıyordu.
“Saye-i Şahanede,
memlekette mutlak emniyet ve sükûn berdevamdır.”
2013 Kış Yüksek Askeri Şurası. Gelelim
günümüze. Kasım ayının son haftasında Yüksek Askeri Şura toplantısı yapıldı. Şura,
kanunu gereğince ülke savunma ve güvenliğinin Hükümet Başkanı yönetiminde
tartışıldığı en üst seviyedeki askeri kurumdur. Şura toplantısından sonra
basına yapılan açıklamada “Silahlı Kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasının
toplantıda tartışılan en önemli konu olduğu” belirtildi.
Peki, Şura’dan
önceki hafta içinde ülkede neler yaşanmıştı?
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani Diyarbakır’da “Kuzey Kürdistan’a Hoş Geldiniz”
pankartlarıyla karşılanmış, PKK yerel güvenlik güçleri ile kontrollere
başlamış, Genelkurmay Başkanlığı bölücü teröristlerin taciz ateşlerine nefsi
müdafaa maksadıyla karşılık verildiğini internet sitesinden yayımlamış, Al
Nusra bağlantılı El Kaide teröristlerinin Türk sınırlarından kolayca giriş
çıkış yaptığı yabancı basın organlarında haber olmuş, KKTC’nin sonunu getirmeyi
hedefleyen Kıbrıs görüşmeleri başlamış, TSK’da moral ve motivasyonu eriten,
isimli tertip davalarda kullanılan sahte dijital delillerin varlığı ayyuka
çıkmış, ülkede Atatürk posterini ve onun ismini taşıyan pankartları taşıyanlara
cezalar yağmaya başlamıştı. Ana akım yandaş basında bu dönemde neler mi yer
almıştı? Aklımda kalan bir televizyon starı ile ilgili bir çarpıcı manşeti
hatırlıyorum. “Ünlü starımız,verdiği beş
kiloyu bir avuç leblebi yiyerek nasıl koruyor?”
İbret alınacak bir karanlık dönem, nasıl
Kurtuluş Savaşı ile aydınlık bir döneme çıktıysa, bugünün karanlığı da mutlaka
sona erecektir. Bu millet karanlıktan nefret eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder