22 Eylül 2014 Pazartesi

Ege Denizi’ndeki Gri Bölgeler

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Ege Denizi’ndeki Gri Bölgeler
Ege Adalarından bahsediyorum. Denizlerden 17’inci yüzyıl sonrası süratle uzaklaşan Osmanlı İmparatorluğu, Ege Adalarından daha hızlı uzaklaştı. 1400’lerin sonundan itibaren, egemen olduğu bu vatan topraklarının pek çoğunu, donanmasızlık ve deniz körlüğü nedeniyle, Balkan Harbi sonuna kadar kaybetmişti. Bu adaları atalarımız, başta Girit ve Rodos olmak üzere, Rumlardan değil, Venedik, Ceneviz ve Saint Jean Şövalyelerinden fetih yolu ile almışlardı.  
Osmanlı, Ege Adalarına sahip çıkmadı. Ege adalarındaki Rum nüfus, 1830 yılında Yunanistan, Osmanlıdan bağımsızlığını kazanınca arttı. Adalara jeostratejik perspektifte önem vermeyen Osmanlı İmparatorluğu, bu yerleşim yerlerindeki Türk nüfusunun korunması veya artırılması için yüzyıllar boyunca hiçbir tedbir almadığından, Balkan Savaşı sırasında Boğaz önü adaları ile Doğu Ege Adaları direniş olmadan kaybedildi. Ardından Lozan’da da Ege’den tamamen kopmamızı ve batıdan kuşatılmışlığımızı önleyemedik. Anadolu unutulan bu adaları, Kardak krizinin yaşandığı 1996 yılına kadar stratejik gündemine hiçbir zaman almadı.
Gri Bölgeler. Konunun yabancısı olanlara önce gri bölgelerin bir tarifini yapalım. Gri bölgeler, Ege Denizinde, Kardak benzeri, egemenliği tartışmalı ada, adacık ve kayalıklara Yunanistan tarafından verilen genel bir tanımdır. (Egemenliklerine onlar da şüpheyle baktığından gri tanımını uygun görmüşler.) Türkiye’de MGK, Deniz Kuvvetleri ve Genelkurmay Başkanlığı, EGAYDAAK tanımını (Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar) kullanırken, Dışişleri Bakanlığı da coğrafi formasyonlar tanımını kullanıyor.
Donanmasızlık ve Lozan.  Lozan’da donanmasız Türkiye Cumhuriyeti, denizlerden tamamen kopmuş olduğundan, Bozcaada ve Gökçeada gibi Anadolu’ya yakın Boğaz ağzını kontrol eden iki ada dışındaki Boğazönü ve Doğu Ege adalarını, ismen zikrederek Yunanistan’a devretti. İsmen sayılmayanlar hukuken devredilmemiş oldu. Güney Ege’deki 12 Adalar (Menteşe Adaları), Trablusgarp Harbinde İtalyanlar tarafından işgal edilip, savaş sonunda Osmanlıya bırakılmasına rağmen, donanmasız Osmanlı adalara sahip çıkamamış, Balkan ve ardından yaşanan Birinci Dünya Harbinde fiili işgal sürdürülmüştü. Lozan Antlaşması ile 12 Adalar da İtalyanlara devredilmişti. İkinci Dünya Savaşı sonunda 1947 Paris Antlaşması ile İtalyanlar da bu adaları Yunanistan’a devretti.
Unutulan Adacıklar ve kayalıklar.  Ancak gerek Lozan gerekse Paris Antlaşması, o zamanlar fark edilmeyen ciddi sorunlar içeriyordu. Kâğıt üzerinde her iki antlaşmada ismen zikredilen, Boğazönü, Doğu Ege Adaları ile 12 Adaların dışında kalan ada, adacık ve kayalıklar mevcuttu. Bunlar antlaşmalarda ismen zikredilen büyük adaların bağlısı veya bitişik adası konumunda da değildi. Dolayısı ile sayıları 152’yi geçen ada adacık ve kayalıkların sahibinin Yunanistan olmadığı açıktı. Aslında bu durumun ilk kez farkına varan, 30’lu yıllarda Atatürk’ün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya olmuştu. İstanköy’lü Bakan, Mareşal Çakmak’a Türkiye’ye yakın bu konumdaki adacıklara donanma tarafından bayrak dikilmesini teklif etmiş, Mareşal de “Bizi Yunanistan ve İtalyanlarla harbe mi sokacaksın?”, diye itirazda bulunmuştu. O da kendine bağlı gümrük motorları ile bu konumdaki adacık ve kayalıklara adam çıkartıp birkaç işaretleme çaktırmıştı. Ama, arkası gelmemişti.
Kardak Krizi ve büyük uyanış. Türkiye, EGAYDAAK’ların varlığını, yakın tarihimizde 25 Aralık 1995 günü “Figen Akat” isimli Türk ticaret gemisi Bodrum-Gümüşlük’ten 3,8 mil (7 km)  açıkta bulunan Kardak Kayalıklarında karaya oturuncaya kadar, jeopolitik hafızasının çok derinlerinde işte böyle bir yerlerde tutuyordu. Kardak Krizi, Yunanistan’ın kışkırtması ile her iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmiş ancak Türk Donanmasının çevik konuşlanma ve üstün manevra gücü karşısında Yunanistan geri çekilmek zorunda kalmıştı. Sorun, halen iki ülke arasında en ciddi ve karmaşık gündem maddesini oluşturmaya devam ediyor.
Kardak Krizi ve Kumpas Davalar. Bu krizin başarı ile Türkiye lehine sonuçlanmasında rol alan tüm bahriyelilerin, Avrupa-Atlantik kaynaklı Balyoz ve Poyrazköy kumpasları ile hapis edildiklerini vurgulayalım. Ancak bu kumpasların şişeden çıkan cini geri göndermeye, yani Gri Bölgeleri ortadan kaldırmaya gücü yetecek mi, bunu tarih gösterecek. Zira aralarında Bulamaç, Eşek, Zürafa, Keçi ve Kardak gibi 152 ada, adacık ve kayalık, herhangi bir uluslararası hukuk enstrümanı ile Yunanistan’a devredilmedi. Bunların geleceği, uluslararası hukukun Lozan’ın egemenlik devrini düzenleyen 6’ıncı maddesinin yorumlanması ile şekillenecektir. Evet, adaların bugün Türk egemenliğinde olduğu ispata açık ve hazırken, Yunan egemenliğinde oldukları kesinlikle abes ve tartışmalıdır. Bu yerler üzerindeki Yunan devlet uygulamaları da sonucu değiştirmeyecektir. Er veya geç uluslararası hakeme götürülecek Kardak kayalıkları üzerindeki egemenliği belirleyen kriterler, diğer 151 ada, adacık ve kayalık üzerindeki hâkimiyeti de belirleyecektir.
Başta Gri Bölgeler olmak üzere Ege sorunları, Cumhuriyet Donanmasına kurulan kumpaslarla belki bugün için dondurulabilir ve hatta çıkar kayıplarımız üzerinden geçici çözümler de üretilebilir, ancak tarihin vicdanından doğan jeopolitik, sonuçta bildiğini okur. Sorun, üzerinde keçilerin bile yaşamadığı toprak parçası sorunu değildir. Sorun, sayıları yaklaşık 152 Ada, Adacık ve Kayalığın (EGAYDAAK) sahip olduğu karasuları ile bunun gelecekte Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta Sahanlığı paylaşımına etkileridir. (Kabaca % 6’lık bir etki söz konusudur ki çok önemli bir alanı kapsar.) Sorun, Türkiye’nin doğuya itilmesi ile Yunanistan’ın Ege’yi tek taraflı sahiplenmesi arasındaki sürtünmenin dışa vurumudur. Unutmayın, kumpas davalar üzerinden Türk emniyeti, yargısı ve de özellikle Yargıtay’da yuvalanmış paralel devlet sayesinde Kıbrıs’tan, Doğu Akdeniz’den ve Ege‘den uzaklaştırılan Cumhuriyet Donanması, jeopolitiğin çağrısına kayıtsız kalamaz. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder