Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Ege Denizi’ndeki Gri Bölgeler
Ege Adalarından bahsediyorum. Denizlerden 17’inci yüzyıl sonrası
süratle uzaklaşan Osmanlı İmparatorluğu, Ege Adalarından daha hızlı uzaklaştı.
1400’lerin sonundan itibaren, egemen olduğu bu vatan topraklarının pek çoğunu,
donanmasızlık ve deniz körlüğü nedeniyle, Balkan Harbi sonuna kadar kaybetmişti.
Bu adaları atalarımız, başta Girit ve Rodos olmak üzere, Rumlardan değil, Venedik,
Ceneviz ve Saint Jean Şövalyelerinden fetih yolu ile almışlardı.
Osmanlı,
Ege Adalarına sahip çıkmadı. Ege adalarındaki Rum nüfus, 1830
yılında Yunanistan, Osmanlıdan bağımsızlığını kazanınca arttı. Adalara
jeostratejik perspektifte önem vermeyen Osmanlı İmparatorluğu, bu yerleşim
yerlerindeki Türk nüfusunun korunması veya artırılması için yüzyıllar boyunca hiçbir
tedbir almadığından, Balkan Savaşı sırasında Boğaz önü adaları ile Doğu Ege
Adaları direniş olmadan kaybedildi. Ardından Lozan’da da Ege’den tamamen
kopmamızı ve batıdan kuşatılmışlığımızı önleyemedik. Anadolu unutulan bu
adaları, Kardak krizinin yaşandığı 1996 yılına kadar stratejik gündemine hiçbir
zaman almadı.
Gri
Bölgeler. Konunun yabancısı olanlara önce gri
bölgelerin bir tarifini yapalım. Gri bölgeler, Ege Denizinde, Kardak benzeri, egemenliği tartışmalı ada, adacık ve
kayalıklara Yunanistan tarafından verilen genel bir tanımdır. (Egemenliklerine
onlar da şüpheyle baktığından gri tanımını uygun görmüşler.) Türkiye’de MGK, Deniz
Kuvvetleri ve Genelkurmay Başkanlığı, EGAYDAAK tanımını (Egemenliği
Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar) kullanırken,
Dışişleri Bakanlığı da coğrafi formasyonlar tanımını kullanıyor.
Donanmasızlık
ve Lozan. Lozan’da
donanmasız Türkiye Cumhuriyeti, denizlerden tamamen kopmuş olduğundan, Bozcaada
ve Gökçeada gibi Anadolu’ya yakın Boğaz ağzını kontrol eden iki ada dışındaki Boğazönü
ve Doğu Ege adalarını, ismen zikrederek Yunanistan’a devretti. İsmen
sayılmayanlar hukuken devredilmemiş oldu. Güney Ege’deki 12 Adalar (Menteşe
Adaları), Trablusgarp Harbinde İtalyanlar tarafından işgal edilip, savaş
sonunda Osmanlıya bırakılmasına rağmen, donanmasız Osmanlı adalara sahip
çıkamamış, Balkan ve ardından yaşanan Birinci Dünya Harbinde fiili işgal sürdürülmüştü.
Lozan Antlaşması ile 12 Adalar da İtalyanlara devredilmişti. İkinci Dünya
Savaşı sonunda 1947 Paris Antlaşması ile İtalyanlar da bu adaları Yunanistan’a
devretti.
Unutulan
Adacıklar ve kayalıklar.
Ancak gerek Lozan gerekse Paris Antlaşması, o zamanlar fark edilmeyen ciddi
sorunlar içeriyordu. Kâğıt üzerinde her iki antlaşmada ismen zikredilen, Boğazönü,
Doğu Ege Adaları ile 12 Adaların dışında kalan ada, adacık ve kayalıklar mevcuttu.
Bunlar antlaşmalarda ismen zikredilen büyük adaların bağlısı veya bitişik adası
konumunda da değildi. Dolayısı ile sayıları 152’yi geçen ada adacık ve
kayalıkların sahibinin Yunanistan olmadığı açıktı. Aslında bu durumun ilk kez
farkına varan, 30’lu yıllarda Atatürk’ün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya olmuştu.
İstanköy’lü Bakan, Mareşal Çakmak’a Türkiye’ye yakın bu konumdaki adacıklara
donanma tarafından bayrak dikilmesini teklif etmiş, Mareşal de “Bizi Yunanistan
ve İtalyanlarla harbe mi sokacaksın?”, diye itirazda bulunmuştu. O da kendine
bağlı gümrük motorları ile bu konumdaki adacık ve kayalıklara adam çıkartıp birkaç
işaretleme çaktırmıştı. Ama, arkası gelmemişti.
Kardak
Krizi ve büyük uyanış. Türkiye, EGAYDAAK’ların varlığını, yakın
tarihimizde 25 Aralık 1995 günü “Figen
Akat” isimli Türk ticaret gemisi Bodrum-Gümüşlük’ten 3,8 mil (7 km) açıkta bulunan Kardak Kayalıklarında karaya
oturuncaya kadar, jeopolitik hafızasının çok derinlerinde işte böyle bir
yerlerde tutuyordu. Kardak Krizi, Yunanistan’ın kışkırtması ile her iki ülkeyi
savaşın eşiğine getirmiş ancak Türk Donanmasının çevik konuşlanma ve üstün
manevra gücü karşısında Yunanistan geri çekilmek zorunda kalmıştı. Sorun, halen
iki ülke arasında en ciddi ve karmaşık gündem maddesini oluşturmaya devam
ediyor.
Kardak
Krizi ve Kumpas Davalar. Bu krizin başarı ile Türkiye lehine
sonuçlanmasında rol alan tüm bahriyelilerin, Avrupa-Atlantik kaynaklı Balyoz ve
Poyrazköy kumpasları ile hapis edildiklerini vurgulayalım. Ancak bu kumpasların
şişeden çıkan cini geri göndermeye, yani Gri Bölgeleri ortadan kaldırmaya gücü
yetecek mi, bunu tarih gösterecek. Zira aralarında Bulamaç, Eşek, Zürafa, Keçi
ve Kardak gibi 152 ada, adacık ve kayalık, herhangi bir uluslararası hukuk
enstrümanı ile Yunanistan’a devredilmedi. Bunların geleceği, uluslararası
hukukun Lozan’ın egemenlik devrini düzenleyen 6’ıncı maddesinin yorumlanması
ile şekillenecektir. Evet, adaların bugün Türk egemenliğinde olduğu ispata açık
ve hazırken, Yunan egemenliğinde oldukları kesinlikle abes ve tartışmalıdır. Bu
yerler üzerindeki Yunan devlet uygulamaları da sonucu değiştirmeyecektir. Er
veya geç uluslararası hakeme götürülecek Kardak kayalıkları üzerindeki egemenliği
belirleyen kriterler, diğer 151 ada, adacık ve kayalık üzerindeki hâkimiyeti de
belirleyecektir.
Başta Gri Bölgeler olmak üzere Ege sorunları, Cumhuriyet
Donanmasına kurulan kumpaslarla belki bugün için dondurulabilir ve hatta çıkar
kayıplarımız üzerinden geçici çözümler de üretilebilir, ancak tarihin
vicdanından doğan jeopolitik, sonuçta bildiğini okur. Sorun, üzerinde keçilerin
bile yaşamadığı toprak parçası sorunu değildir. Sorun, sayıları yaklaşık 152
Ada, Adacık ve Kayalığın (EGAYDAAK) sahip olduğu karasuları ile bunun gelecekte
Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta Sahanlığı paylaşımına etkileridir. (Kabaca %
6’lık bir etki söz konusudur ki çok önemli bir alanı kapsar.) Sorun,
Türkiye’nin doğuya itilmesi ile Yunanistan’ın Ege’yi tek taraflı sahiplenmesi arasındaki
sürtünmenin dışa vurumudur. Unutmayın, kumpas davalar üzerinden Türk emniyeti,
yargısı ve de özellikle Yargıtay’da yuvalanmış paralel devlet sayesinde
Kıbrıs’tan, Doğu Akdeniz’den ve Ege‘den uzaklaştırılan Cumhuriyet Donanması,
jeopolitiğin çağrısına kayıtsız kalamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder