Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Türk Balıkçılığı Nereye gidiyor
Balıkçılığımız
çok geri. Eylül ayında balık avlama sezonu tekrar
başlıyor. Balıkçılarımız mavi vatan sularına ve diplerine tekrar kavuşuyorlar. Ülkemiz,
balık ve deniz ürünleri avcılığı için, 460 bin km.² deniz yetki alanına, yani
mavi vatana; 178 bin km.² göl ve akarsulara; 3442 km.² baraj göllerine
sahiptir. 2012 itibariyle Karadeniz’de 247, Ege’de 300, Akdeniz’de 500 değişik
balık türü yaşamaktadır. Ancak bunların sadece 100 türü, ekonomik değere
sahiptir. Diğer yandan, balık avlama/üretim kapasitesi ve tüketim seviyesi ile
Türkiye çok gerilerde.
Dünya su ürünleri avlama/üretiminde yılık 650 bin ton ile
dünya 30’uncusu olan Türkiye’de, kişi başı yıllık balık tüketimi 6 kilogramdır.
Senede 90 milyon ton deniz balığı ve 60 milyon ton çiftlik balığı elde edilen
dünyamızda, ortalama kişi başına balık tüketimi 19 kilogramdır. AB
ortalamasının da 26 kilogram olduğu göz önüne alınırsa ülkemizin 6 kg.’lık
balık tüketim seviyesi, dikkat çekici seviyede düşüktür. Ülkemizin yıllık
ortalama balık tüketimini AB standardına çıkarabilmek için her sene toplam 2
milyon ton deniz ürünü elde etmesi gerekiyor. Bu miktar 2012 yılı toplam avlama/üretim
miktarının üç katıdır.
2012 yılında denizde ve göl/iç sularda avlanma ile 478
bin ton; üretme çiftlikleri ile 189 bin ton balık elde edildi. Balık avlamada
Karadeniz % 75’lik pay ve 370 bin tonla ilk sırada. Bu denizde tutulan balığın
% 63’ü hamsi oldu. Ülkemizde en az balık % 10 payla, Ege ve Akdeniz’de
tutulmaktadır. Bu oran Marmara Denizi için % 15’tir.
Sektörde 2010 yılında, 260 milyon dolarlık 55 bin ton
ürün ihraç edilirken, aynı yıl 115 milyon dolarlık 80 bin ton balık ve deniz
ürünü ithal edildiğini hatırlatalım. Balıkçılığın milli gelire katkısı 2010
yılında 700 milyon TL olarak gerçekleşti.
Deniz Balıkları
Az. Diğer yandan çiftlik balıkçılığında, 2011
yılında 89 bin ton deniz balığı, 100 bin ton tatlı su balığı elde edildi. Ege
Bölgesi, bu üretimde % 60’lık bir paya sahip. Dünyada balık çiftliklerinden
elde edilen ürünlerin genel deniz ürünleri içindeki payı % 40. Bu oran
ülkemizde % 28 civarındadır. Ancak bol tüketilen levrek ve çupra gibi ürünlerde
çiftlik üretiminin payı % 90’lar civarındadır. Yani ülkemizde balıkçı
lokantasında deniz levreği ya da deniz çuprası yeme olasılığı, % 5’den azdır.
Çiftlik
Balıkçılığı Geliştirilmelidir. Yurt içi tüketimin
artırılmasına yönelik olarak, çiftlik balıkçılığı üretiminin geliştirilmesi gerekmektedir.
Ege’de kabaca 150 balık çiftliğimiz mevcuttur. Bu sayı Yunanistan’da 400
civarındadır. Ülkemizde deniz kirliliğine neden olduğu iddiası ile denizlerdeki
balık çiftliklerine karşı, menfi bir duruş sergilenmektedir. Türkiye, bu çiftliklere rağmen fert başına
ancak 6 kg. tüketimi yakalayabilmektedir. Çiftliklerin deniz turizmine uzak,
denizin temizlenmesine izin verecek seviyede yüksek akıntıların olduğu seçilmiş
alanlarda yoğunlaşması gerekir. Burada en önemli görev devlete düşmektedir.
Çiftlikler, devlet denetiminde
kapasitelerini aşmadan ve kıyılardan gereken uzaklıkta faaliyet
gösterdiği sürece çevreye zarar vermeyecektir. Diğer taraftan aynı denizi
kullandığımız Yunanistan’daki bizim üç katımıza yakın balık çiftlikleri,
herhangi bir dirençle karşılaşmıyor. Kanalizasyon ve sanayi atıklarının % 90’a
yakınının doğrudan denize verildiği pek çok yerleşim alanının mevcut olduğu çevre
denizlerimizde, balık çiftliklerinin neden olduğu organik kirlenmenin, devletin
yapacağı denetimlerle kontrol altında tutulabileceğine
inanıyorum.
Büyük
Firmaların Tekeli. Ülkemizde 50 bin civarında
balıkçı, 20 bin balıkçı teknesi/gemisi mevcuttur. Bunların % 13’ü, 12 metreden
uzun büyük tekne statüsündedir. Bu % 13, denizdeki avlanmanın % 90’ını
sağlamaktadır. Bu durum, dolayısı ile küçük tekne balıkçılığını öldürüyor. Zira
büyük tekne firmaları, bir nevi tekel kurarak piyasa koşullarını belirliyor. Bu
büyük firmaların kooperatifler üzerinden balık avlama yasaklarını belirleyecek
durumda oldukları da bir gerçek. Zira Tarım Bakanlığı bu konuda ne bilgi ne de
kurumsal birikime sahip.
Öncelikler. Balıkçılığımızın en acil
sorunu, bilimsel desteğinin olmamasıdır. Maalesef Türkiye denizlerinin 500
metreden derin sularındaki canlı hayatın varlığına yönelik bilimsel bir çalışma
bile, bugüne kadar yapılmamıştır. Balık stoklarımızı belirlemediğimizden, filo
büyüklüğü ile avlama arasında bilimsel bağ da kurulamıyor. Diğer taraftan
balıkçılık bölgeleri ilan etmeyen Türkiye’nin deniz canlı varlıkları, güçlü
balıkçı filolarına sahip devletler tarafından sömürülmektedir. Antalya
Körfezi’nde karasularımızın sınırlarına kadar gelen Fransız, İtalyan ve
İspanyol balıkçılar buna örnektir.
Balıkçılıkta ciddi kontrol ve takip olmadığından aşırı
avlanma da önlenemiyor. Yanlış ve kötü maksatlı kullanıldığında, dipteki canlı
hayatına zarar veren trol filomuz, olması gerekenin üç katıdır. AB’de büyük
kısıtlamalara ve hatta yasaklara tabi olan trol Türkiye’de kontrolsüz durumda. Benzer
şekilde yasak zamanı gırgır tipi balıkçı gemilerinin yasakları delmesi ile dinamitle
ya da geceleri dalgıçların ışıkla avlama yapması da aşırı avlanmaya katkı
sağlıyor. Bu kapsamda izinsiz avlanmanın önlenebilmesi için Sahil Güvenlik
Komutanlığının artık insansız hava araçları ile 7/24 mavi vatan gözetlemesi
yapmasının zamanı çoktan gelmiştir.
Acil Önlemler. Türkiye’nin nüfusunun 2023’te 86 milyon olacağı öngörülmektedir.
Dolayısı ile artırmak bir yana, bugünkü 6 kg. yıllık tüketim oranını
koruyabilmek için, önce aşırı avlanmayı önlemek daha sonra deniz ve tatlı su çiftlik
balıkçılığı ile okyanuslarda uzak deniz balıkçılığını geliştirmek gerekir. Türk
balıkçılığının bilimsel ilkeler ışığında bütüncül bir yaklaşımla geliştirilmesi
ve denizlerdeki kontrolün sağlanması acil bir ihtiyaçtır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder