Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Yavuz-Havuz Davasından Balyoz Davasına
Donanmanın Kaderi
Donanma
Komutanlığında 2006 yılında yapılan 3. Deniz Harp Tarihi Sempozyumu’nda sürpriz
bir konuk vardı. 2007 yılında kaybettiğimiz bu konuk, 1928 yılında Yavuz-Havuz
davasından iki yıl mahkûmiyet alan Cumhuriyetin ilk ve son Bahriye Bakanı İhsan
Eryavuz’un oğlu Asım Bülent Eryavuz idi. Sempozyumda babasının nasıl Bahriye
Bakanı yapıldığını anlatmış ve hepimizi söyledikleri ile şaşkına çevirmişti.
Zira gündeme getirdiklerinin hiçbirini bilmiyorduk.
Ortaya Çıkan Gerçekler. Anlattıklarından
ve özellikle Yavuz-Havuz davasında bugünün tabiri ile babasına kurulan
kumpastan bahseden Asım Bülent Eryavuz, sempozyumdan birkaç ay sonra bana,
babasının iki yıllık hapis döneminde yazdığı hatıratın Yavuz-Havuz davasına
yönelik bölümünü gönderdi. Bu metinleri Amirallik görevlerimin çok yoğun olması
nedeniyle okuyamadığımı itiraf etmeliyim. Son zamanlarda bu metinler ile Asım
Bülent Beyin el yazısı hatıratı ve 9 Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Profesör
Ahmet Mehmetefendioğlu ve Dr. Necip Gürel’in bu konudaki çok kapsamlı makale ve
tez çalışmalarını tutsak olduğum Silivri Cezaevi’ne getirterek satır satır
okudum. Balyoz kumpasında gerek mahkeme gerekse Yargıtay safhalarında
yaşadıklarımızın bir benzerinin, İhsan Bey ile bakanlıktaki bahriyelilere karşı
Yavuz-Havuz davasında yaşanmış olduğunu görmek beni ve koğuş arkadaşım Amiral
Soner Polat’ı sadece şaşırtmadı, dehşete düşürdü.
Yavuz-Havuz
davasında yolsuzlukla mücadele altında, yolsuzluğa hayatı boyunca bulaşmamış
İhsan Eryavuz günah keçisi seçilerek harcanıyor ve bakanlık kapatılıyor; Balyoz
davasında darbelerle mücadele ediyoruz söylemi altında 134 masum denizcinin
hayatı alt üst ediliyor ve Donanmanın gelecek 30 yılının komuta yapısı
çökertiliyor. Balyoz davasında güçlenen ve açık denizlere çıkan Donanma’ya
darbe vurulmasına benzer şekilde, 1928 yılında önce Bahriye Bakanlığı
kapatılıyor ve ardından, “kimse sesini çıkartmasın ve geride kalanlara
ibret olsun” diye neredeyse Bakanlığın tüm yöneticileri mahkemeye
veriliyor ve Bakan temelsiz ve vicdansız suçlamalarla iki yıl hapse atılıyordu.
İşin en acıklı yönü, bu davada Başbakan İnönü’nün Bakan Eryavuz’a kişisel muhalefeti
ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Çakmak’ın büyüyen donanmadan duyduğu
rahatsızlığın çok önemli rol oynamasıydı.
Bahriye Bakanlığı neler yaptı? Hayatı
savaş alanlarında geçmiş, Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı Kafkas Cephesi
gazisi, eski ittihatçı, Karakol Cemiyeti kurucu üyesi (bu nedenle Nemrut
Mustafa divanı idama mahkum etmişti), Osmaniye mebusu, İş Bankası kurucu üyesi
ve İstiklal Mahkemesi Başkanı emekli topçu Binbaşı İhsan Bey, Atatürk’ün özel
isteği, hatta ısrarı ile bakan yapılmıştı. 1915 yılında doğan oğlu Asım
Bülent’i ancak 4 yıl sonra görebilmişti. Büyük taarruz öncesi son gecesini
İhsan Bey’in evinde onun ailesi ile geçirecek kadar ona yakın olan Atatürk,
Bahriye’nin toparlanabilmesi ve Cumhuriyet Donanmasının güçlenmesi için başta
Mareşal Fevzi Çakmak ile diğer karacı generallerin güçlü baskısını dengeleyebilecek,
çok güvendiği, namus ve şerefinden şüphe duymadığı yakın dostunu Bahriye
Bakanlığına getirmişti. Lozan’dan 17 ay sonra 30 Aralık 1924 günü bakanlık
kuruldu. Kısa süre içinde Hollanda’dan denizaltılar alındı. Yaralı Yavuz’un
tamiri için Gölcük’te bir tersane kuruldu ve 1926 yılında tamirat başlatıldı.
Rahatsız Çevreler. Bakanlığın
kısa sürede büyük bütçe alması ve Mareşal Çakmak’ın arzusu dışında büyümesi
kara savaşını esas gören generalleri rahatsız etmişti. Çakmak, donanmanın
Marmara’da kalmasını, istiyordu. Yavuz’un havuzlanması sırasında oluşan bir
kaza, süreci başlatma fırsatı sundu.
Medyanın rolü. Önce
medyada bir dedikodu kampanyası başlatıldı. Bu kampanyada ne yazık ki, Meclis
Tahkikat Komisyonu Başkanı Yunus Nadi’nin Cumhuriyet Gazetesi başat rol oynadı.
Kuruluşundan 4 yıl sonra, 16 Ocak 1928 günü Bahriye Bakanlığı kapatıldı. (Dz.
K. K. lığının kurulduğu 1949 yılına kadar Bahriye, sahipsiz kaldı.) Kısa süre
sonra da dava başladı. İhsan Bey, 2 yıl hapse mahkûm edildi. Onunla birlikte
yargılanan deniz subayı altı daire başkanının hepsi beraat etti. Ancak bu
davada hukukun katledilmesine isyan ederek, topluca istifa ettiler. Bu grup
dışında kalan ve mahkeme sırasında tanık olarak dinlenen Bakanlığın eski
Teçhizat Daire Başkanı emekli Yarbay Yusuf Ziya Bey’in mahkemede şu
söyledikleri her şeyi açıklıyor:
“Yavuz’un tamiri için Fransız Saint
Nazaire şirketi ile yapılan sözleşme, devlete temin ettiği çıkarlar itibariyle Cumhuriyet
devlet teşkilatı içinde bir şaheserdir. Hazırladığım bu sözleşmeyi evlat ve
torunlarıma bir şeref hatırası olarak bırakacağım. Eğer bu sözleşme hakkında
herhangi bir makam veya şahsa sorumluluk yöneltilmesi gerekli görülüyorsa
huzurunuzda ben varım. Buraya tanık olarak celb olundum. Sanıklar arasına
katılmayı bir şeref sayarım.”
Balyoz davasına benzerliği. İhsan
Beyin hatıratı ezber bozuyor. Yavuz-Havuz davasında bugüne kadar
bildiklerimizin yanlışlığını tokat gibi suratımıza çarpıyor. Bugün Balyoz
davasında sahte deliller ile sözde yargılanıp, Yargıtay 9’uncu Dairesinin hukuk
katliamı ile onayladığı cezalarla özgürlükleri çalınan 237 kişi içinde 33’ü
Amiral 134 denizcinin başına gelenler ile Yavuz-Havuz davası aslında benzer
kara odaklı stratejik hedefin ortak ara kesitidir. “Donanma etkinleşmemelidir.”
İhsan Bey, soyadı kanunu ile iki
yıl hapis yattığı Yavuz-Havuz davasına rağmen Eryavuz soyadını aldı. Hatıratının
bir bölümünün 1946 Temmuz’unda Yeni Türkiye gazetesinde yayımlanmasından 4 ay
sonra vefat etti. Tek arzusu halka gerçekleri anlatmaktı. Ömrü yetmedi. Gerçekler
inatçıdır. 86 yıl geçse de ortaya çıkar. Yavuz-Havuz davasının ardındaki
stratejik nedenleri aydınlatma zamanı gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder