Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Gemi
Bu köşede Mavi
Vatan’ın yani Anadolu’yu çevreleyen deniz yetki alanlarımızın yaşayan ve
gelecek nesillerin çıkarları için ne denli önemli olduğunu yaklaşık 1,5 yıldır
anlatmaya çalışıyorum. Bugün Mavi Vatanın en önemli aktörü olan gemiyi size
anlatacağım.
Farklı bir Yaşam Ortamı. Denizcilik insanın
yaradılış özelliklerinin dışındadır. İnsan, karalarda yaşamak üzere yaratılmış
bir varlıktır; onun denizde yaşaması ve denizlerde başta balıkçılık, ticaret ve
savaş olmak üzere pek çok faaliyeti yapabilmesi için kesinlikle bir araca
ihtiyacı vardır. O da gemidir. İnsanla deniz ilişkisinin ara kesiti gemidir.
Gemi, insanoğlunun en eski mesleklerinden birisi olan denizciliğin olmazsa
olmazıdır. İnsanlığa güvenlik, emniyet, refah ve mutluluk getiren deniz ve
denizciliği ancak gemi tamamlar. Deniz ve denizcilikten gemiyi çıkarın, geride
koca bir boşluk kalır. Bu nedenledir ki denizle ya da denizcilikle ilişkiye
giren insanoğlu okyanuslar ve denizleri kıyılarında yürüyerek ya da yüzerek
değil, gemi ile üzerinde seyir yaparak keşfetti. Binlerce yıl önce sallar ve
denizde yüzen ağaç kütükleri üzerinde başlayan bu yolculuk, günümüzde 600 bin
tonluk LNG (Doğal Gaz) tankeri veya 100 bin tonluk nükleer uçak gemileri ile
devam ediyor.
Gemi, denizde başlı
başına yaşayan bağımsız bir varlıktır. Gemi, yerkürenin %70’ini kaplayan mavi
dünyada, karada yaşamak için yaratılan insanoğlunun doğal habitatının dışında,
yani su üzerinde veya altında yaşayarak, değişik amaçlara yönelik faaliyet göstermesine
neden olan araçtır. İnsanlık tarihini belirleyen pek çok aktör içinde en önemli
yere sahip büyük bir icattır gemi.
Deniz Hata Affetmez. Şüphesiz,
insanlığın teknolojik evrimi geminin asla bitmeyecek gelişimini yönlendirdi.
Ancak teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, denizler insanın en küçük
hatasında, hatayı yapanları içine çekmeye ve yok etmeye devam ediyor. Yaşamak
için insanın oksijene bağımlılığı ile yerçekimi ve Arşimet kanunları
değişmediği sürece, deniz can almaya, gemi ona karşı mücadele etmeye devam
edecektir. 21’nci yüzyılda deniz yok edici özelliğini korurken, teknoloji bu
yok ediciliği azaltmaya çalışmaktadır. 19’ncu yüzyıl ortalarına kadar pek çok
ülkede gemi söküm sanayi yok denecek kadar azdı. Zira gemilerin çoğu, fiziki
ömürlerini tamamlayarak değil, fırtınalarda batarak hizmet dışına çıkardı.
Deniz yazarı ve
denizci Joseph Conrad denizin acımasızlığını şöyle yazıyor:
“Okyanus, herkesin
göklere çıkarması sonucu iyice şımarmış, zalim bir diktatörün acımsasız
öfkesine sahiptir. Kendisine en küçük meydan okumaya tahammül edemez. İnsanoğlu
gemisi ile onun çatık kaşları arasında seyretmeye cesaret ettiğinden beri,
o insan ve gemilerin rakipsiz düşmanı
oldu. O günden sonra birçok kurbanını utanmadan yutmaya devam etti. Derinliğinin
en müthiş mucizesi onun ölçülemez acımasızlığıdır.”
Denizi Fethedemezsin. Tek başına yelkenle
durmaksızın Güney Okyanusunu dolaşarak 1969 yılındaki Golden Globe kupasını ve
ödülünü kazanan İngiliz yelkenci Knox Johnston doğanın gücü ile ilgili şunları
söylüyor:
“Denizi
fethedemezsin. Ancak berabere kalırsın. Asla kazanamazsın. Belki yara almadan
kurtulabilirsin ama asla fethedemezsin onu.”
İnsan, gemi
güvertesine ayak bastığı anda, kendi iradesi ile karadaki güvenceli hayatından
geçici olarak vazgeçer. Artık onunla sudaki ölüm arasında tek engel gemidir.
Karşılaşılan ağır bir fırtınada, onu boğulmaktan koruyacak tek fiziki güvence,
geminin teknesidir.
Tarih
boyunca denizcilik zor bir meslek oldu. Zira deniz, bilinmeyeni, fırtınaları,
boğularak ölmeyi, açlığı, susuzluğu, korsanlık ve haydutluğu barındırıyordu.
Sinoplu Filozof Diyojen’in, denizcilerin canlılar olarak mı, yoksa ölüler
olarak mı sayılması konusunda şüpheleri vardı. Bengal dilinde denizci, mahkûm
ile aynı anlama gelen bir kelimeydi. Denizcilik ve denizciler tarih içinde
acılar çekilerek günümüze eriştiler.
Sadece ulus devletler donanma kurabilir. Gemiyi
tamamlayan denizciler, onunla mavi vatan ve açık denizler üzerinde seyir
yaparak uluslarına refah ve onur getiriler. Denizde gemi işleten her devlet ya
da uluslararası aktör, refah yaratabilir. Ancak sadece ulus devletler donanma
kurup işletebilirler. Zira sadece ulus devletler ulusal çıkarlarını koruyup
geliştirebilir. Ulus devlet donanmaları zamanı geldiğinde ulusal onur ve
çıkarları korumak için savaşı göze alabilir, krizleri göğüsleyebilir. Bizim
yakın tarihimizde de Kıbrıs, Ege’de kıta sahanlığı ile karasuları krizleri ve
Kardak örnekleri ile yaşanmış somut
başarılar ulusumuza onur getirmiştir. 2009 sonrası sahte kumpas davalarla başta
Balyoz ve Askeri Casusluk zırvaları ile morali bozulan, en iyi amiral ve
denizcileri tasfiye edilen Cumhuriyet Donanması, şartlar ne olursa olsun
kendisine emanet edilen onurlu geçmişi korumakla mükelleftir. Türk denizcisi
ulusal çıkar rotasından asla ayrılmamalı, pusulası sonsuza dek Mustafa Kemal
aydınlığına rota vermelidir. Kısa dönemli taktik ve oligarşik çıkarlar uğruna
küresel egemenlerin tuzaklarına düşmemelidir. Donanmamız Kıbrıs, Doğu Akdeniz,
Ege ve Karadeniz’de çıkar kayıplarına asla neden olmadan geçmiş rotalarını
korumalıdır. Ve koruyacaktır. Vatanımızın denizlerdeki mavisi ile bayrağımızın
kırmızısının ayrılmaz birlikteliğini kimse bozamayacaktır. Bu inançla mavi vatanda ay yıldızlı
bayrağımızı dolaştıran tüm gemilerimize
ulusal onur rotasında ‘viya böyle’
diyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder