Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Pasifik’teki
Kardak Krizinin Askeri Boyutu
ABD-Çin krizleri. Çin ile
ABD, Kore Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan krizlerde askeri alanda pek karşı
karşıya gelmedi. 1995-96 yıllarında Tayvan Boğazı’nda Amerikan savaş gemileri,
Çin’in nükleer testlerine karşılık geniş bir tatbikat yapmış, 1999 yılında,
NATO’nun Kosova müdahalesinde Amerikan uçakları yanlışlıkla Belgrad’daki Çin
Büyükelçiliğini bombalamıştı. (Dünya, bu yanlışlığın bilerek yapıldığını
düşünmüştü.) 2001 yılının Mart ayında ABD’ye ait araştırma gemisi USNS
Bowditch, Çin karasuları dışında seyir halindeyken, Çin savaş gemisi tarafından
taciz edilerek, MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) dışına çıkarılmış; bu olaydan bir
ay sonra da, Çin’e ait (MEB) üzerinde keşif görevi yapan iki Amerikan savaş
uçağı (EP 3A), Çin savaş uçakları tarafından önlenmişti. Uçaklardan birisi
yakın manevra sonucu Amerikan uçağına çarparak düşmüş ve pilotu ölmüştü. Saydığım olayların hiç biri, ABD-Çin
ilişkilerinde askeri ve siyasi tırmanma yaratmadı.
Farklı bir kriz. 5 Aralık
2013 günü farklı bir olay yaşandı. Doğu Çin Denizi’nde, Çin’in ilk uçak gemisi
Liaoning’i yakından izleyen ABD kruvazörü USS Cowpens, Çin savaş gemileri
tarafından 90 metre yakınına girilerek taciz edildi ve bölgeden
uzaklaştırılmaya çalışıldı. ABD, bu gelişmeyi sert açıklamalarla kınadı.
Denizciliğe uzak okuyucularımıza hatırlatalım. İki savaş gemisinin birbirinin
90 metresine girecek kadar yakın manevra yapması, ciddi bir rekabet ve hatta
düşmanlık gösterisidir. Çin savaş gemisinin komutanı, yetki almadan asla böyle
bir manevra yapmaz. Bu olayın, 24 Kasım 2013 günü Doğu Çin Denizi üzerinde,
Diaoyu/Senkaku adacıklarını da kapsayan bir bölge üzerinde Çin’in, ADIZ (Air
Defence Identification Zone-Hava Savunma Tanıtım Bölgesi) ilan etmesinden sonra
yaşandığını hatırlatalım. ABD, Çin’in bu ilanını tanımadığını göstermek üzere
iki B-52 bombardıman uçağını, iki gün sonra ADIZ’ın doğu kenarı üzerinde uçurmuştu.
USS Cowpens’in tacizi bu olayın üzerine geldi.
Çin meydan okuyor. Bundan
önceki yazılarımda, ABD’nin Pasifik’te büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya
kaldığına vurgu yapmıştım. Çin, süratle güçleniyor ve jeopolitik etki
alanlarını genişletiyor. Bu genişlemeyi ABD, Japonya ve Güney Kore üzerinden
durduramıyor. Durdurmak bir yana Rusya ile ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü) kapsamında
son yıl içinde icra ettikleri çok kapsamlı deniz tatbikatı ile ABD’ye bölgeden
uzak dur mesajı vermeye çalışıyor. Bu genişlemede egemenlik iddiasında
bulunduğu iki önemli alan söz konusudur. Birincisi Doğu ve Güney Çin Denizi
diğeri Arktik Okyanusu’dur.
Güney ve Doğu Çin Denizlerinde durum çok
karışık. Çin’in bölgede -Kuzey Kore hariç- tüm sahildarlar
ile egemenliği tartışmalı, ada adacık ve kayalıklar sorunu var. Sorunlar, Kardak’ta
olduğu gibi kara parçası sorunu değil. Bunların kontrol ettiği deniz yetki
alanlarının doğal gaz ve petrol zenginliği. Bu nedenle, Çin’in bölgedeki çıkar
önceliği tam anlamıyla “zero sum game”.
Yani tavizlerle veya geri adımlarla oyalanabilecek bir alan değil. Bugün için denizdeki
jeopolitik genişlemenin birinci öncelikli odak noktasında, Japonya ile 2010
Eylül’ünden bu yana siyasi-askeri krize dönüşen, Diaoyu/Senkaku adacıkları
sorunu var. Japonya da, enerjide dışa bağımlı olduğundan, bu adacıkların çevresindeki
hidrokarbon potansiyelinden vazgeçmek niyetinde değil. Bu durumda, krizin
diplomasiyle halledilmesinin çok zor olduğu ortaya çıkıyor. Öyle ki, Aralık
2013 başında, adacıklar üzerinde uçurduğu dronlarını “düşürürüz !” diye tehdit eden Japonlara Çin, “bunu savaş nedeni sayarım !” diye karşılık verdi. Sekiz parçalık
adacıklar sorunu, son zamanlarda Japonya’da devrimsel değişiklikleri tetikledi.
Japon anayasası değiştirilerek, yabancı ülkelerle (ABD hariç) işbirliği yapması
yasak olan Japon Öz Savunma Kuvvetlerine diğer ülkeler ile işbirliği yolu
açıldı. Diğer taraftan, 2014-19 arasında savunmaya -tüm zamanların rekoru- 230
milyar dolar harcayacağı ilan edildi. Böylece zaten çok büyük olan donanması,
daha da büyüyecek.
ABD’nin bu krizde pozisyonu nedir? Önce bir
tespit yapalım. Dünya deniz ticaretinin yarısından fazlası bu sulardan geçiyor.
Çin dış ticaretinin % 60’ı ABD, Japonya ve AB ülkeleri ile. Sadece Japonya ile
dakikada 1 milyon dolarlık ticareti var. Yani küresel ekonominin ana sigorta
teli Çin’in üzerinden geçiyor. Küresel kapitalizmin yöneticisi olan ABD, 2008
küresel krizin atlatılamadığı ve krizin her geçen gün büyüdüğü bir
konjonktürde, bu sigorta telinin
atmasına izin verir mi? Her ne kadar 2010 Senkaku krizinde ABD, açık bir
beyanatla, Japonya’nın yanında olacağını ve 1960 ABD-Japonya Güvenlik ve
İttifak Antlaşması gereği, Japonya’nın savunmasından sorumlu olacağını ilan
etmişse de, günümüz şartlarında İran ve Suriye krizleri başta olmak üzere,
dünyanın pek çok alanından geri çekildiği bir ortamda, Japon adacıkları için
Çin ile nükleer aşamaya geçme riski olan konvansiyonel bir çatışmayı göze
alabilir mi? Şüphesiz iki ülke arasındaki dış ticaret ve özellikle Çin’in
elinde tuttuğu trilyon dolarlık ABD hazine tahvilleri ile dolar rezervi,
silahların fiilen kullanıldığı bir çatışmayı geciktirecektir. Taraflardan
birisi deniz yetki alanlarından vazgeçmedikçe sadece geciktirecektir.
Bir hatırlatma yapalım. Eğer bu
kriz diplomasiyle çözülemez ve savaş seçeneği gündeme gelirse, bu savaş denizde
yaşanacaktır. İkinci Dünya Savaşı’nda denizde son büyük karşılaşma, 1944
yılında, Japonya ve ABD arasında yine Pasifik’te, Filipinler’deki Leyte
Körfezinde yaşanmıştı. Bu savaş, atom bombalarından daha etkili sonuçları ile
Japonya’nın kaderini belirlemişti. Daha sonra dünya tarihinde denizde böyle bir
savaş yaşanmadı. ABD, Senkaku krizinde vereceği kararla, sadece Japonya ve
Çin’in kaderlerini değil, asıl kendi kaderini şekillendirecek. Böyle bir
çatışmada küresel ekonominin önceden benzeri hiç görülmemiş bir parçalanma
yaşaması ve küreselleşme döneminin sonuna gelinmesi sürpriz olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder