22 Eylül 2014 Pazartesi

Hiroşima ve Nagazaki Ağlarken...

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Hiroşima ve Nagazaki Ağlarken...
ABD, 1945 yılında nükleer bir güç oldu. Başkan Truman’ın emri ile bundan 69 yıl önce, 6 ve 9 Ağustos 1945 tarihlerinde Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine iki atom bombası atıldı. 80 bin kişi öldü. Bu bombaların atılması ile sözde “Pax Americana” fiilen başladı. ABD, Japonya’ya atılan bombalar üzerinden tüm dünyaya mesajını vermişti. Yeni hegemon artık oydu. Ancak nükleer gücün askeri alanda kullanılması, bir silahlanma yarışını da tetiklemişti ve bundan dönüş yoktu. 1949 yılında da Sovyetler ilk nükleer silahı denediler. Amerikalı nükleer fizikçi ve atom bombası projesinin mimarı Oppenheimer’ın dediği gibi “Ben artık ölümüm” dönemi başlamıştı. ABD, 2014 yılına kadar nükleer silahlara 5 trilyon dolar harcayacaktı.
Terör Dengesi. Endüstriyel medeniyet kendini yok edecek silahı bulmuştu. Bu silahın beyaz ırka karşı değil de sarı ırka karşı kullanılmış olması çok sorgulandı. Bu silahın kullanılması gerekli miydi? Tarihçiler bunu hala tartışıyor.  Amerikalıların, Japonların savaşı sona erdirmek isteyişlerinden haberdar oldukları iddia ediliyor. Sadece şifreleri çözmemişler, Moskova üzerinden talepler de gelmişti. Bazı tarihçiler Franklin Roosevelt yaşasaydı bombanın kullanılmayacağını iddia etti. Ancak Başkan Truman’ın danışmanlarından özellikle Savunma Bakanı Smithson ile Kara Kuvvetleri Komutanı General Marshall, (Türkiye’yi de etkileyen Marshall Planın sahibi) Japonların teslimini hızlandırmak için atom bombasının atılması için büyük çaba harcadılar. Bombaya karşı olanlar da vardı. Roosevelt ve Truman dönemlerinde, Genelkurmay Başkanlığı yapmış bulunan Amiral Leahy, şunları söylemişti: ‘Benim şahsi kanaatime göre böyle bir bombayı ilk kez kullanmakla, ortaçağ dönemlerine ait ahlaki bir standardı kabul etmiş oluyoruz. Ve ayrıca bana öğretilen savaşın kuralları böyle değildi. Savaşlar kadınları ve çocukları öldürerek kazanılamaz.’
O tarihteki Amerikan Deniz Kuvvetleri Komutanı, Amiral King ise: ‘Bu silahı kullanmak bize maddeten hiçbir yarar sağlamayacaktır’ demişti. O zaman bu bomba neden kullanıldı ve o  vahşet neden uygulandı? Amiral Leahy bombayı savunanların analizini şöyle yapıyor: ‘Bilim adamları ve diğerleri denemenin yapılmasını istiyorlardı. Çünkü projeye çok büyük para yatırılmıştı.’ İngiliz stratejist Lidell Hart da ‘Atom bombasının bu güne kadar kullanılmasına gerçekten ihtiyaç olmadığı söylenmektedir’, demişti.”
Amerikan Hegemonyası. İkinci Dünya Savaşı bittiğinde ABD, dünyadaki toplam üretiminin yarısını gerçekleştiren ekonomik bir devdi. Nükleer bir güç olarak dünya hegemonyasına sahip oldu. 7 Aralık 1941 sabahı Pearl Harbor’a yapılan baskın ile başlayan savaş, sadece bir İmparatorluğun sona ermesine neden olmadı. Aynı zamanda denizler ve okyanuslarda yeni bir denizci emperyal hegemonun, üstünlüğü ile sonuçlanacak süreci başlattı. Amerikan Donanması’nın bugünkü varlığı, Pasifik’te yaşanan üç yılda saklıdır.
Savaş sonunda dünya ekonomisine yön verecek Bretton Woods Anlaşması ile Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF)’nu kurdular. Donanma, Dünya Bankası ve IMF üçlüsü dünyanın yeni düzeninin en kilit kavramları oldular. Yeni düzenin en büyük havucu demokratik kapitalizm, en büyük sopası da nükleer silahlar oldu.
Nükleer Tehdit artıyor. ABD’nin başlattığı nükleer dönem, dünyaya huzur ve mutluluk getirmedi. Aksine Hiroşima ile başlayan son 70 yıl, 4000 yıllık yazılı insanlık tarihinin en tehlikeli dönemi oldu. Yerküre, Soğuk savaş döneminde insan neslini bir kaç kez dünya üzerinde yok edecek silah stoklarına sahip oldu ve nükleer stratejinin özünü dehşet dengesi oluşturdu. Bu denge Soğuk Savaşta, NATO ve Varşova Paktı arasında topyekun bir savaşı yarım asır önlediyse de, (proxy )vekalet savaşlarını önleyemedi.  1950 başında dünya üzerinde iki nükleer güç vardı. Bugün ise dokuz. Daha kötüsü dünya kaynakları hızla azalırken nüfus artıyor. Öyle bir döneme giriliyor ki, nükleer silahların kullanılmasının önlenmesine yönelik soğuk savaş disiplini hızla ortadan kalkıyor. ABD Başkanı Truman, Hiroşima ve Nagazaki’de da bu silahın kullanımını emrettiğinde insanlık tarihine sunduğu karanlık geleceğin  acaba farkında mıydı?





 Daha sonra savaş nükleer güçle çalışan gemiler yaptılar. 1954 sonunda ABD’nin nükleer yakıtla çalışan ilk denizaltısı USS Nautilius, 1960 başında nükleer uçak gemisi USS Enterprise ve ilk balistik füze denizaltısı USS George Washington (SSBN) denizdeydi. Artık stratejik caydırıcılığın temel unsuru denizaltılardan atılan kıtalararası nükleer balistik füzeler devri başlamıştı. Uçak gemileri ve nükleer denizaltılar deniz egemenliğinin vazgeçilmez unsurları oldular. Nükleer balistik füze taşıyan, gerek  denizaltıları, su altında bir günde 800 mil kat edebiliyorlar. Bu yetenek, nükleer ve konvansiyonel caydırıcılık için ABD’ye olağanüstü avantaj sağlıyor. 1960 yılında ABD stratejik nükleer savaş başlıklarının sadece % 1’i denizaltılarda iken bu oran 1979 yılında % 54 oldu. Aynı yıllarda Sovyetler için bu değerler sırasıyla % 0,7 ve % 16,5 idi.[1].  Ohio sınıfı nükleer balistik füze denizaltısının taşıdığı 6500 deniz mili menzile sahip 24 adet “UGM 133 Trident-D–5” füzelerinin 60 ton ağırlığındaki sadece bir tanesinin ateş gücü, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında -Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan nükleer bombalar dâhil- kullanılan tüm bombaların ateş gücünden fazla bir yıkım gücüne sahip. Bu füzenin azami menzilden vuruş hatası sadece 90 metre. ABD’de bu sınıf denizaltılardan toplam 18 tane var.  




[1] Modelski, George-Thompson William, Sea Power in Global Politics, 1494-1993, University of Washington Press, Seattle, 1988, Sayfa 84.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder