Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Hiroşima ve Nagazaki Ağlarken...
ABD, 1945 yılında nükleer bir güç oldu. Başkan Truman’ın emri ile bundan
69 yıl önce, 6 ve 9 Ağustos 1945 tarihlerinde Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki
şehirlerine iki atom bombası atıldı. 80 bin kişi öldü. Bu bombaların atılması
ile sözde “Pax Americana” fiilen başladı. ABD, Japonya’ya atılan bombalar
üzerinden tüm dünyaya mesajını vermişti. Yeni hegemon artık oydu. Ancak nükleer
gücün askeri alanda kullanılması, bir silahlanma yarışını da tetiklemişti ve
bundan dönüş yoktu. 1949 yılında da Sovyetler ilk nükleer silahı denediler.
Amerikalı nükleer fizikçi ve atom bombası projesinin mimarı Oppenheimer’ın
dediği gibi “Ben artık ölümüm” dönemi başlamıştı. ABD, 2014 yılına kadar
nükleer silahlara 5 trilyon dolar harcayacaktı.
Terör
Dengesi. Endüstriyel medeniyet kendini
yok edecek silahı bulmuştu. Bu silahın beyaz ırka karşı değil de sarı ırka
karşı kullanılmış olması çok sorgulandı. Bu silahın kullanılması gerekli miydi?
Tarihçiler bunu hala tartışıyor. Amerikalıların, Japonların savaşı sona
erdirmek isteyişlerinden haberdar oldukları iddia ediliyor. Sadece şifreleri
çözmemişler, Moskova üzerinden talepler de gelmişti. Bazı tarihçiler Franklin
Roosevelt yaşasaydı bombanın kullanılmayacağını iddia etti. Ancak Başkan
Truman’ın danışmanlarından özellikle Savunma Bakanı Smithson ile Kara
Kuvvetleri Komutanı General Marshall, (Türkiye’yi de etkileyen Marshall Planın
sahibi) Japonların teslimini hızlandırmak için atom bombasının atılması için
büyük çaba harcadılar. Bombaya karşı olanlar da vardı. Roosevelt ve Truman
dönemlerinde, Genelkurmay Başkanlığı yapmış bulunan Amiral Leahy, şunları
söylemişti: ‘Benim şahsi kanaatime göre
böyle bir bombayı ilk kez kullanmakla, ortaçağ dönemlerine ait ahlaki bir
standardı kabul etmiş oluyoruz. Ve ayrıca bana öğretilen savaşın kuralları
böyle değildi. Savaşlar kadınları ve çocukları öldürerek kazanılamaz.’
O tarihteki Amerikan Deniz Kuvvetleri Komutanı, Amiral King ise: ‘Bu silahı kullanmak bize maddeten hiçbir
yarar sağlamayacaktır’ demişti. O zaman bu bomba neden kullanıldı ve o vahşet neden uygulandı? Amiral Leahy bombayı
savunanların analizini şöyle yapıyor: ‘Bilim
adamları ve diğerleri denemenin yapılmasını istiyorlardı. Çünkü projeye çok
büyük para yatırılmıştı.’ İngiliz stratejist Lidell Hart da ‘Atom bombasının bu
güne kadar kullanılmasına gerçekten ihtiyaç olmadığı söylenmektedir’,
demişti.”
Amerikan
Hegemonyası. İkinci Dünya Savaşı bittiğinde
ABD, dünyadaki toplam üretiminin yarısını gerçekleştiren ekonomik bir devdi.
Nükleer bir güç olarak dünya hegemonyasına sahip oldu. 7 Aralık 1941 sabahı
Pearl Harbor’a yapılan baskın ile başlayan savaş, sadece bir İmparatorluğun
sona ermesine neden olmadı. Aynı zamanda denizler ve okyanuslarda yeni bir
denizci emperyal hegemonun, üstünlüğü ile sonuçlanacak süreci başlattı.
Amerikan Donanması’nın bugünkü varlığı, Pasifik’te yaşanan üç yılda saklıdır.
Savaş sonunda dünya ekonomisine yön verecek Bretton Woods
Anlaşması ile Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF)’nu kurdular.
Donanma, Dünya Bankası ve IMF üçlüsü dünyanın yeni düzeninin en kilit
kavramları oldular. Yeni düzenin en büyük havucu demokratik kapitalizm, en
büyük sopası da nükleer silahlar oldu.
Nükleer
Tehdit artıyor. ABD’nin
başlattığı nükleer dönem, dünyaya huzur ve mutluluk getirmedi. Aksine Hiroşima
ile başlayan son 70 yıl, 4000 yıllık yazılı insanlık tarihinin en tehlikeli
dönemi oldu. Yerküre, Soğuk savaş döneminde insan neslini bir kaç kez dünya
üzerinde yok edecek silah stoklarına sahip oldu ve nükleer stratejinin özünü
dehşet dengesi oluşturdu. Bu denge Soğuk Savaşta, NATO ve Varşova Paktı
arasında topyekun bir savaşı yarım asır önlediyse de, (proxy )vekalet
savaşlarını önleyemedi. 1950 başında
dünya üzerinde iki nükleer güç vardı. Bugün ise dokuz. Daha kötüsü dünya
kaynakları hızla azalırken nüfus artıyor. Öyle bir döneme giriliyor ki, nükleer
silahların kullanılmasının önlenmesine yönelik soğuk savaş disiplini hızla
ortadan kalkıyor. ABD Başkanı Truman, Hiroşima ve Nagazaki’de da bu silahın
kullanımını emrettiğinde insanlık tarihine sunduğu karanlık geleceğin acaba farkında mıydı?
Daha sonra savaş nükleer güçle çalışan gemiler yaptılar. 1954
sonunda ABD’nin nükleer yakıtla çalışan ilk denizaltısı USS Nautilius, 1960
başında nükleer uçak gemisi USS Enterprise ve ilk balistik füze denizaltısı USS
George Washington (SSBN) denizdeydi. Artık stratejik caydırıcılığın temel
unsuru denizaltılardan atılan kıtalararası nükleer balistik füzeler devri
başlamıştı. Uçak gemileri ve nükleer denizaltılar deniz egemenliğinin
vazgeçilmez unsurları oldular. Nükleer balistik füze taşıyan, gerek denizaltıları, su altında bir günde 800 mil
kat edebiliyorlar. Bu yetenek, nükleer ve konvansiyonel caydırıcılık için
ABD’ye olağanüstü avantaj sağlıyor. 1960 yılında ABD stratejik nükleer savaş
başlıklarının sadece % 1’i denizaltılarda iken bu oran 1979 yılında % 54 oldu.
Aynı yıllarda Sovyetler için bu değerler sırasıyla % 0,7 ve % 16,5 idi.[1]. Ohio sınıfı nükleer balistik füze
denizaltısının taşıdığı 6500 deniz mili menzile sahip 24 adet “UGM 133
Trident-D–5” füzelerinin 60 ton ağırlığındaki sadece bir tanesinin ateş gücü,
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında -Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan nükleer
bombalar dâhil- kullanılan tüm bombaların ateş gücünden fazla bir yıkım gücüne
sahip. Bu füzenin azami menzilden vuruş hatası sadece 90 metre. ABD’de bu sınıf
denizaltılardan toplam 18 tane var.
[1] Modelski, George-Thompson William,
Sea Power in Global Politics, 1494-1993, University of Washington Press,
Seattle, 1988, Sayfa 84.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder