Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Atatürk ve Türk Denizciliği
Dumlupınar Başkomutanlık Meydan Muharebesinde zafere erişen Mustafa
Kemal, daha sonra Batı Cephesinin tüm birliklerine“Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, ileri”, emrini verdi. Bu sadece
askeri bir harekât direktifi değildi. Bu direktif aynı zamanda Anadolu’nun,
denizlerle buluşmasına yönelik bir jeopolitik direktif idi. Anadolu’nun Akdeniz
ve okyanuslarla olan bağlarını koparan Sevr zincirine bir başkaldırıştı. Bu,
strateji dehası bir aklın dört kelime ile özetlenecek bir “weltanschauung” deklarasyonu idi. “İlk hedef” Akdeniz’di. Peki ya sonrası? Bunu da gelecek nesillere
bırakıyordu. Bu görkemli zaferi başlatan askeri direktif, Cumhuriyet
Donanmasının kuruluşunun da ilk adımı oldu.
Karadan denize yöneliş. Cumhuriyet Donanması’nın stratejik çerçevesini dâhilere özgü öngörüsü ve
entelektüel birikimiyle Mustafa Kemal Atatürk çizerken, Anadolu’da 10 asırdır
var olan karasal odaklı devlet jeopolitiğini denize çevirerek, gerek askeri
alanda gerekse sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda denizi Türklerin hayatına
sokmaya gayret sarf etmiştir. Kısaca deniz uygarlığına geçişin ilk adımlarını
atmıştır. Belki bir denizci ya da Amiral değildi, ancak çok okuyan ve analiz
yapabilen olağanüstü bir deha idi. Öyle bir deha ki, Cumhuriyet Donanmasına ilk
yıllarında denizaltı tedarik ettirecek ve hatta isimlerini bile yeni Türkçe’ye
uygun bir şekilde (Atılay, Saldıray; Batıray, Yıldıray) kendi seçecek kadar
ileri görüşlü, donanmayı güçlü karacı mareşal ve generallere rağmen
geliştirebilmek için Bahriye Bakanlığı kurduracak kadar da gerçekçi.
Bu coğrafyada donanmasız
yaşayamayız. Atatürk’ün gerçekçiliği, bilimi ve
aklı harmanlayan devlet adamlığı, bu coğrafyanın Donanmasızlığa tahammülü
olmadığını ona yıllar önce öğretmişti. Okuduklarından ve yaşadıklarından,
Osmanlı Donanmasının tüm yenilgi ve baskınlarında saraydan yetişme karacı
generallerin stratejik hatalarını görebilmişti. Osmanlı Donanmasının jeopolitik
bir varlık olmaktan çok, kara ordusunun destek unsuru, operatif bir unsur
olarak kullanılmasının devlete verdiği zararları çok iyi anlamıştı.
Önce çekirdek bir donanma.
Onun Cumhuriyet Donanmasını oluşturma ve
güçlendirme refleksinde, çekirdek bir donanmanın kurulması öncelik almıştır.
TCG Hamidiye Kruvazörü ile 1924 yılında yaptığı Karadeniz gezisinde geminin
jurnaline yazdığı aşağıdaki cümleler, Cumhuriyetin denizlere yönelişinin
ayrılmaz parçası olan strateji ve kuvvet oluşturma süreçlerinin bina edileceği,
teorik alt yapıyı oluşturuyordu.
“Hudutlarının mühim ve büyük aksamı deniz olan Türk Devletinin
Donanması da mühim ve büyük olmak gerektir. O zaman Türk Cumhuriyeti daha
müsterih ve emin olacaktır. Mükemmel ve kaadir bir Türk Donanmasına malik olmak
gayedir.”
Atatürk
donanmanın gelişimi için sistematik bir politika izledi. Şöyle diyordu:
“Evvela çekirdek bir
donanma tedarik etmekle yetinip, deniz sanayi ve ticaretimizi geliştirmeliyiz.
Bundan sonra memleket sanayinden fışkıracak donanmayı yapmak da kolay
olacaktır. İlk beş senede kendimizi toplayıp devrimleri yapar, ikinci beş
senede dünyaya kendimizi tanıtırız. Üçüncü beş senede İngiliz kralına yurdumuzu
ziyaret ettiririz.”
Deniz uygarlığına geçme iradesi. Donanma
gelişirken, sivil denizciliğimiz de 1 Temmuz 1926 tarihinde yürürlüğe giren
Kabotaj kanunu ile “Denizcilik Gücü “
boyutunda devrim yaşamıştır. Kapitülasyonlar kaldırılmış, Türk karasuları
içinde yabancı firmalara olanak sağlayan yüzlerce yıllık düzenlemelere ve sömürüye
“dur” denmiştir. 1 Kasım 1937
tarihinde TBMM Beşinci Dönem açış konuşmasında Denizciliğe yönelik direktifleri
de onun deniz uygarlığına geçiş niyetinin açık bir ilanıydı:
“En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı
denizle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri
denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi
bilmeliyiz; Denizciliği Türk’ün büyük ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda
başarmalıyız.”
Bugün Atatürk’ün donanması
cezalandırılıyor. Atatürk yeni Türkiye’yi denize yönlendirdi. Ancak bugün
Türkiye denizci olamamıştır. Özellikle son yıllarda ülkemiz denizin aydınlatıcı
ışığından uzaklaşmış ve Atatürk’ü düş kırıklığına uğratmıştır. Diğer taraftan Cumhuriyet
Donanması onun denizcileşme hedefine,
her yönüyle ve büyük başarı ile erişmiştir. Bu başarının intikamı 2008
yılından itibaren içerideki işbirlikçilerin maşa olarak kullanıldığı
emperyalizm destekli tertip davalar ile alınmıştır. 9 Ekim 2013 Yargıtay Balyoz kararı da bu kapsamda
değerlendirilmelidir. Hüküm giyen 237 kişi içinde 33’ü Amiral 134 Cumhuriyet
Donanması denizcisi bulunuyor. Karar sonunda herkes şu soruyu sordu. Neden Deniz Kuvvetleri? Cevabı çok
basit. Onun ilke ve devrimlerine sonuna
kadar sadakat ve açık denizlerde Atlantikçilere meydan okumak.
Son sözü şaire bırakalım: Bir sahil kentinde doğdu./Tarihin en zor savaşlarından birini kazandı./Yaşamın
en büyük mücadelesine denize açılarak girişti./ En büyük zaferini kazanırken
denizi hedef gösterdi./Halk onu hep tekneden mendil sallarken, Florya Plajında
yüzerken, Deniz mavisi gözleri gülerken anımsadı./ Son günlerinde en büyük
isteği, Savarona yatıyla denize açılıp gönlünce gezmekti./ Ömrü yetmedi./Rüzgâr
yelkenlerinizi hep doldurduğunda, Onun
bu ülkede estirdiği rüzgârları hatırlayın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder