Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Siyaset değişir, coğrafya değişmez.
Kıbrıs’a dikkat.
2004 ANNAN Planı fiyaskosundan sonra BM
öncülüğünde Kıbrıs görüşmeleri yeniden başladı. Kıbrıslı Rumların hakkını teslim
etmek lazım. Onların sayesinde Annan Planından yara almadan kurtulabildik. Eğer
o plan, AB havucuna teslim olan soydaşlarımız gibi Rumlar tarafından da kabul
edilseydi, bugün Türk soydaşlarımız iflas eden Kıbrıs ekonomisi sonucunda,
mevduatlarına el koyan federal hükümeti her halde Türkiye’ye şikâyet ediyor
olacaktı. Ya da Kıbrıs güneyindeki zengin doğal gaz yataklarından pay almaya
çalıştıklarında ikinci sınıf vatandaş konumunda dışlanarak denizden uzak
tutulacaklardı.
Rumlar
ada bizim diyor. Kıbrıslı
Rumlar adanın tümüyle onlara ait olduğunu, Avrupalı olmayan Türklerin, ancak
onlara tabi bir azınlık statüsünü kabul etmeleri halinde birlikte
yaşayabileceklerini saklamıyorlar. Türkleri aptal, cahil ve barbar olarak
görüyorlar. Dini liderleri Baş Piskopos Hrisostomas 2004 referandumu öncesinde
içindeki Türk kinini bu yönde defalarca kusmuştu. Adadaki Türkler atalarının bu
kin nedeniyle 1964,1967 ve 1974’te toplu katliamlara uğradığını, köy ve
kasabalarından zorla sürüldüklerini, 1960 Antlaşması sonrasında adı konmamış
ekonomik bir ambargoya maruz kalarak fakirleştirildiklerini yaşanmamış kabul
ederek, emperyalizmin desteklediği Annan Planına can simidi gibi sarıldılar. Annan
Planı, adadaki Türklerin kendi iradeleri ile köleleşmelerinin en somut
aracıydı.
KKTC’nin merhum kurucu Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş’ın, Mart 2004 içinde İsviçre Burgenstock’da Annan Planı için karşı
tarafla son kez toplanan Türk heyetine yazdığı mektup KKTC ve Türk siyaset
adamlarına ve diplomatlarına bugün de ders veren içeriktedir. Şöyle diyordu: “İki kesimlilik bozulmuştur, tanınmayacak
şekilde sulandırılmaktadır ve ileride Rumların kuzeye sahip olmasını önleyecek
diye bize sunulan tedbirler de kalıcı değildir. AB normlarına aykırı
addedilecekleri ve zamanla ortadan kaldırılacakları açıktır. Olmazsa
olmazlarımızı tatmin edecek derogasyonları alamıyoruz. 1960 Anlaşması üç yıl
devam edebilmişti. Halkımızın çoğunu göçmen ve topraksız bırakacak olan bu yeni
zorlama, kanımca hepimizi derinden üzecek sonuçları verecektir.”
2004
referandumu sırasında emperyalizme “yes be annem” gibi anlamlı ve seviyeli bir
sözle boyun eğen soydaşlarımız ve Türk Hükümeti % 68’lik evet oyuna karşı sonuçta
iyi çocuk ödülünü alamadı. AB Komisyonu referandum sonrası KKTC’ye ekonomik
veya siyasi çıkar sağlayacak hiçbir tavizde bulunmadı. Kıbrıs mücadelesine
1974’te Kıbrıslı Rumların hukuksuzluğu nedeniyle sürüklendik ancak mücadeleden
mağlup değil galip ayrıldık. O halde galibin haklarını talepten neden vaz
geçiyoruz ?
Coğrafya
kaderdir. Tarihin
kimler için tekrar ettiğini söylemeyelim. Merak edenler öğrenir. Ancak görünen
o ki bugünlerde tekrar ediyor. 2014 Mart ayında adada yeni referandumdan
bahsediliyor. Bazı yazarlar yeni görüşmeleri İsrail doğal gazının Türkiye
üzerinden Avrupa’ya taşınması projesine bile bağlıyor. İşin özü şudur. Siyasetler değişebilir. Annan
Planı gider, Moon Planı gelir. Bunların hiç biri Anadolu ile Kıbrıs
coğrafyasını değiştirmez. Kıbrıs’ın kuzeyi ile Anadolu’nun jeopolitik
ayrılmazlığı esastır.
90 yıl önceye Lozan’a gidelim. Jeopolitik
açıdan Lozan Antlaşması Akdeniz ve Ege’den kopma anlamına gelir. Bunun temel
nedeni donanmasızlıktır. Bu antlaşmada Gökçeada ve Bozcaada dışındaki tüm
adalardan vaz geçtik. Aynı durum Kıbrıs için de geçerlidir. Böylece Ege için 15’inci
yüzyıldan, Kıbrıs için 16’ncı yüzyıldan 1923’e kadar kabaca 400 yıllık birikimi
kaybetmiş olduk. Ancak tarihin yaratıcılığı Kıbrıs’ta 1974 krizi, Ege’de 1996
Kardak krizi ile Lozan sonrası dönemin jeopolitik fırsatlarını Türkiye’ye
sunabildi. Kıbrıs’taki askeri başarımız
sadece adadaki soydaşlarımızın güvenliğini sağlamamış aynı zamanda Ege’deki
Yunan emrivakilerini de rehine almıştır. Unutulmamalıdır. Coğrafya kaderdir. Bu
kaderi şekillendirmek devletin görevidir. Devletin jeopolitik çıkarları kısa ve
orta dönemlere yönelik değildir. Yüzyılları kapsar. Anadolu jeopolitiği Ege
adaları ve Kıbrıs ile kuşatılmışlığı reddeder. Milattan önceki İyonya-Atina,
rekabetinden, günümüzün Yunanistan-Türkiye rekabetine değişen bir şey yoktur.
Temel neden coğrafyadır.
Tarih
tekrar etmemeli. Soğuk savaş sonrası barış ve
huzur içinde yaşayan çok uluslu birçok devlet küresel hegemonyanın arzusu
paralelinde parçalandı. Kıbrıs’ta durum çok farklı. Birbiri ile beraber
yaşayamadığı bilinen iki kesim birleştirilmeye çalışılıyor. KKTC’ye dayatılan
İki toplumlu iki kesimli devlet sonucunda Denktaş’ın tabiri olan “Osmos” yolu
ile adadaki Türk varlığının köleleşeceği bilinen bir gerçek. Adaya yüzyıllarca
kalıcı barış getirecek tek çözüm bağımsız KKTC’dir. Annan planı dayatıldığında
başta ABD olmak üzere küresel hegemonya siyasi, ekonomik ve askeri olarak çok
güçlüydü. Bugün durum farklıdır. Küresel emperyalizm geriliyor. Bugün yaşanan
durum Birinci Dünya Savaşı sonunda savaştan galip çıkmalarına rağmen zayıflayan
İngiltere ve Fransa’nın durumuna benziyor. O karmaşa içinde Osmanlı küllerinden
yeni Türkiye Cumhuriyeti üstelik bir kurtuluş savaşı ile kurulmuştu. Günümüzde,
KKTC ve Türkiye’nin Atlantik hegemonyasının yaşadığı ağır ekonomik krize rağmen
yangından mal kaçırırcasına Kıbrıs’ta çözüm tuzağına düşmelerini anlamak mümkün
değildir. Bu kez Rumların referandumda
hayır deme olasılığı var mı onu bilemeyiz ama Türklerin tarihten ders alarak bu
görüşmelerden kaçınması ve tarihi tekrarlatmaması gerektiğini düşünmek
zorundayız. Bu siyasetin değil, coğrafyanın gereğidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder