Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Çin
Deniz Gücünün Önlenemez Yükselişi
Tek kutuplu düzen bitti. Kırım’ın
ilhakından sonra Rus Başbakan Yardımcısı Rogozin, “Tek kutuplu dünya düzeninin
sona erdiğini ve RF’nin büyük bir sorumluluk aldığını” ilan etti. 2012
başkanlık seçimleri sırasında Cumhuriyetçi başkan adayı Romney de “ABD’nin tek jeopolitik rakibi Rusya’dır”
demişti. Aslında tek kutuplu dünya düzeni çok önceden sona ermişti. ABD’nin
başarısız Afgan ve Irak işgalleri; 2008 finans krizi; Rus-Gürcü Savaşı; NATO’nun
Libya işgali ile Arap Baharı devrimlerinin kontrol edilemez karmaşası ve en
nihayet Suriye’deki iç savaşın İslami köktendincilerin Doğu Akdeniz kıyılarına
ve Türkiye sınırlarına erişimine olanak verecek kadar kontrol dışına çıkması,
ABD ve onun peşindekilerin küresel barış, denge, istikrar ve uyuma değil katkı,
çok büyük zarar verdiğinin somut ispatları, aynı zamanda tek kutupluluğun sona
erdiğinin yakın işaretleri oldu. Atlantik sistem adil, sürdürülebilir,
eşitlikçi bir dünya düzeni yaratamadığı gibi mevcut düzenin büyük bir karmaşaya
sürüklenmesini teşvik etti. ABD’nin kendi içinde dahi, tarihinde İç Savaş’tan
bu yana görülen en büyük kutuplaşma aşamasına girmesi ve 1929 ekonomik krizinden
bu yana yaşanan en büyük gelir dengesizliği ve federal borç batağına
sürüklenmesi tek kutuplu düzenin iç dinamiklerinin de iflas ettiğinin
örnekleridir.
Okyanusları kontrol tek başına yeterli
değil. İşin özü, dünya okyanus ve denizlerini 11 uçak gemisi darbe
grubu ve 280 savaş gemisi ile kontrol etmenin tek kutuplu dünya düzenini idame
etmeye yetmediği anlaşılmıştır. ABD, dünya ticaretinin atardamarları olan deniz
ulaştırma rotaları ve kritik suyollarını kontrol edebilir, ancak hayati
çıkarlarının tehlikede olduğu küresel bir tehdit söz konusu olmadığı sürece, bu
akışın kendi gücü ile kesilmesinin rakiplerine zarar verdiği kadar, kendisine
de zarar vereciğini çok iyi biliyor. Zira küresel sistemin yarattığı ekonomik
çevrim, dünya ticaretinde karşılıklı bağımlılığı, tarihin görmeyi hayal bile
edemediği seviyelere taşıdı. Küresel ticaretin % 86’sı denizler üzerinde
taşınmaya devam ettiği sürece, jeopolitik güçler arasında deniz ulaştırmasının kesintiye
uğramasına yönelik sıcak çatışma olasılığı düşüktür. Ben bu durumu soğuk savaş
nükleer stratejisinin, “karşılıklı garantilenmiş
yok olma-MAD” paradigmasına benzetiyorum. Kazananı olmayan bir savaş. Diğer taraftan, ABD’de şirketlerin yönetime
müdahalesi ve etkisi o kadar büyük ki, cirosu Norveç’in bütçesinden bile büyük
olan bu şirketlerin kendi çıkarlarını ABD çıkarları önüne koyacağı ve küresel
ticaret akışının kesilmesine izin vermeyeceğini değerlendiriyorum.
Büyüyen Çin Deniz Gücü. İşte
tam bu noktada karşımıza Çin Donanmasının büyümesi çıkıyor. Kırım ilhakından
bir hafta önce Çin Ulusal Kongresi, 2014 savunma bütçesini onayladı. 2013
yılına göre %12,2 artan bütçe 132 milyar dolara bağlandı. Aralarında bir uçak
gemisi ile nükleer balistik füze ve hücum denizaltıları da bulunan donanmanın
190 savaş gemisi ve yüzlerce deniz karakol uçağı ve helikopteri var. Tamamı
kendi olanakları ile inşa edilmiş bu gücün ana stratejik hedefi, Filipinler,
Tayvan ve Japon adalarını birleştiren ilk adalar zincirinin içine rakip deniz gücü
sokmamak. Silahlanmasını da buna uygun şekilde yapıyor. Diğer taraftan, savunma
ve özellikle Deniz Kuvvetleri bütçesinde son yıllarda yaşanan artışın temel
nedeni, Çin nomenklaturasının jeopolitik düşünce yapısında artık deniz ve
okyanusların en tepe ve en öncelikli konu haline dönüşmesidir. Bu durumu
Sovyetlerin Amiral Gorshkov döneminde (1956-85)yaşadığı küresel deniz gücü
oluşturma dönemine benzetebiliriz. Aradaki en önemli fark, Sovyetler bu
donanmayı sosyalist ekonominin gücü ile devam ettiremedi. Çin ise devlet
kapitalizmi ile bu gücü geliştirmeye ve denizlerde jeopolitik güç olmayı
hedefliyor. Çin, süratle denizcileşiyor ve ABD, Çin’,n bu yoldan geri
dönmesinin artık imkansız olduğunu görüyor. Ancak okyanuslarda önümüzdeki 20-30
yılda gerçekleşecek bu vardiya değişimi, İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı
sonunda, ABD’ye dünya okyanuslarındaki bekçiliğini devretmesine benzeyecek
mi? ABD eski Deniz Kuvvetleri Bakan
Yardımcısı Seth Cropsey “ABD’nin İngiliz
deniz üstünlüğünü devralması dikkat çekmez ama Çin’in ABD’den bunu devralması
çok dikkat çeker” diyor. (Seth Cropsey, Mayday,” The Decline of American
Naval Supremacy”, Overlook, Duckworth, New York, 2013)
Çin’in denizci geçmişi. Çin’in
kabaca 2000 yıllık denizci geleneğini hatırlatmakta fayda var. Manyetik
pusulayı Avrupa’dan 100 yıl, Gök Atlasını 500 yıl, omurga üzeri gemi dümenini
300 yıl, çok direkli yelkenli gemiyi 200 yıl, gemilerde sızdırmaz bölme uygulamasını
300 yıl önce başardılar. 1405-1433 arasında Müslüman Amiral Zeng Ho’nun
liderliğinde 60 gemilik 27 bin askerlik filo ile 28 yıl boyunca Hint Okyanusu
ve Pasifik Okyanusu’nda donanma ve ganbot diplomasisi uyguladılar. Bu
gerçekler, Çin halkının sosyo genetik kodlarının tuzlu suya yatkınlığının
tarihsel örnekleridir. Gelelim günümüze. Çin tersaneleri 1980 yılında toplamda
ancak 220 bin ton gemi inşa etmişti. Bu sayı 2010 yılında 20 milyon ton oldu.
Bu artış hızına en yakın başarı İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD
tersanelerinde yaşanmıştı. Ancak günümüzde ABD tersanelerinin –savaş gemisi üretenler
hariç- dünya listelerindeki yeri çok aşağılarda.
Günümüzde Çin Denizciliği. Çin,
balıkçılıkta, gemi inşada, deniz bilimleri araştırmalarında kısaca denizcilik
gücünü oluşturan –donanma hariç- hemen her alanda dünyanın ilk üçü arasında.
Donanma gücünü ise dengeli ve akılcı bir şekilde geliştiriyor. Bugün bile
ABD’nin Çin ile Asya sularında bir deniz savaşını göze alması olası büyük
riskler içeriyor. 100 bin tonluk Nimitz sınıfı uçak gemileri ve nükleer hücum
denizaltıların bu kıyı sularda kullanılması çok riskli. ABD’nin gelecek 10
yılda 1 trilyon dolarlık bütçe kısıntısına gitmesi de caydırıcılığı olumsuz
yönde etkilemeye devam ediyor. ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Greenert,
İngiliz Janes Naval Review Dergisine verdiği bir beyanatında, ”Bu bütçe ile ancak anavatan sularında
kalırız ve ihtiyaç olursa güç intikal ettirebiliriz. Fakat zamanında krize
müdahale edemezsek, itibarımız ve etkimizi kaybederiz” diyor. Çin’in deniz
gücünün yükselişi 21’inci yüzyılın şüphesiz en önemli kilometre taşlarından ve
Avrasya jeopolitiğinin asıl belirleyicisi olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder