Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Deniz Bitiyor
Çöp Adaları. Pasifik
Okyanusu’nda Hawaii Adası’nın 600 mil kuzeyinde, Türkiye büyüklüğünde yeni bir
ada oluştu. 1970 ‘li yıllardan itibaren oluşmaya başlayan bu ada plastik
çöplerden oluşuyor. Endüstriyel medeniyetin insanlığa büyük armağanı. Denizler
ve okyanuslardaki katı atıklar son 40 yılda 100 kat arttı. Yapılan bilimsel
çalışmalara göre günümüzde dünya okyanus ve denizlerinde her 3 km²’ye 40,000
plastik çöp düşüyor. Sadece Pasifik’te 18 milyon plastik çöpün dolaştığı
değerlendiriliyor. Denizlere ve okyanuslara her saat başı, yarısı plastik olan
700 ton çöp atılıyor.
Sadece
katı atıklar değil, denizleri sıvı atıklar, özellikle kimyasal atıklar da
mahvediyor. Her yıl 450 milyar m³ arıtılmamış endüstri atığı deniz suyuna salınıyor.
Okyanus ve denizlerdeki bu kirliliğin bir çok nedeni var. Endüstri atıkları arasında petrol/gaz sondaj
tesisleri (özellikle oluşan kazalar sonucu) ile kara içlerinde nehirlere
verilen kimyasal ve biyolojik atıklar öne çıkarken, katı atıklar içinde
tsunamiler sonrası denize çekilen materyal; denizlerde dolaşan yaklaşık 50 bin
civarındaki büyük tonajlı ticaret gemisinin katı atıkları ile Amazon,
Missisipi, Yangtze, Nil, Hindus, Ganj, Tuna
gibi dünyanın sayılı büyük nehirlerine, kara içlerinde bırakılan katı
atıklar rol oynuyor. Bu arada denizin üzerinde görülen çöplerin yaklaşık 10
katı deniz ve okyanus diplerinde davetsiz misafir olarak bekliyor. Bir plastik
su şişesinin denizde 200 yılda çözülebildiğini hatırlarsak bu misafirlik biraz
uzun sürecek gibi.
Üç
okyanusu kürekle geçen, rekor sahibi Türk kürekçi, yakın dostum Erden Eruç bir
sohbetimizde okyanus geçişlerinde en yakın karanın 1500 milde olduğu alanlarda
bile plastik çöpler gördüğünü söylemişti. Atıkların okyanusların ortasında
oluşma nedeni de akıntılar. Biriken bu atıklar doğaya zararlı yeni bir habitat
oluşturarak, deniz ve okyanuslardaki besin zincirini ve dengeleri alt üst
edecek yeni mikrobiyolojik bir dünya kurulmasına da neden oluyor. Bunun dışında
insanoğlunun aç gözlülüğü ve zengin ülkelerdeki hedonistlerin sınır tanımaz ve
tatmin edilemez haz ihtirasları sonucu okyanus ve denizlerdeki balıklar da
tükenme aşamasına geldi. 1950 yılından bu yana denizlerdeki ticari değeri olan
balık stokları % 90 oranında düştü. 2012 yılında 250 kiloluk bir mavi kanat
orkinos Japonya’da 1,5 milyon dolara
alıcı buldu. Balık kaynaklarını
sınırsızca kullananlar arasında lider ülkenin Japonya olduğunu ekleyelim.
Doğal Denge Bozuluyor. İnsanoğlu
son 50 yılda milyonlarca yılda oluşan okyanuslardaki doğal dengeyi bozmayı
başardı. Kirlilik, aşırı avlanma, habitat yıkımı ve iklim değişikliği okyanus
ve denizlerdeki canlı hayatını yok ediyor. Endüstriyel medeniyet, daha çok
kazanmak, daha çok yemek ve tüketmek için torunlarımızın yaşayacağı dünyayı mahvediyor.
BM’ye bağlı 194 üyeli Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin geçen ay
yayınlanan raporu, son derece moral bozucu. Bu rapor özellikle CO2
salınımlarının doğaya verdiği zararı ortaya koyuyor. Son 50 yılda CO2
salınımları her 10 yılda bir, ikiye katlanarak büyümüş. Bunun ana nedeni, fosil
yakıt kullanımı. Bu salınımda en büyük katkıyı ABD ve Çin sağlıyor. ABD, önlem alınması
için gerekli bağlayıcı tedbirleri dikte eden Kyoto Protokolü’nün onayını Senatosunda
bekletiyor. Çin, devasa sosyal projeleri içinde en çok hava kirliliği, su
kıtlığı ve çevre felaketleri ile uğraşıyor.
CO2
salınımlarının önlenemez yükselişi, sadece iklim değişikliğine neden olmuyor.
Okyanus ve denizlerde asitleşmeyi de artırıyor. Bu da, soluduğumuz havadaki
oksijenin % 75’ini sağlayan deniz/okyanus dibi planktonların yok olmasına neden
oluyor. Aşırı asitleşme ve özellikle suni gübre atıklarının nehirler yolu ile
okyanus ve denizlere karışmasının büyük rol oynadığı kirlenme nedeniyle, Meksika
Körfezi’nden Baltık Denizi’ne kadar halen okyanus ve denizlerin 600 değişik bölgesinde,
her biri Hollanda büyüklüğünde biyolojik hayat olmayan, çöl alanlar oluştu.
Zenginler doğayı katlediyor. Dünya
nüfusu her hafta 1,5 milyon artıyor. İnsanların sürekli tükettiği doğal
kaynakların yenilenme hızı ise geride kalıyor. Bugünkü tüketim seviyesi böyle
devam ederse, çok değil 15 yıl sonra çok ciddi kaynak sorunları ile karşılaşılacak.
Zira tarım alanları, otlaklar, balıkçılık alanları ve ormanlar doğanın yaşam
kaynakları olarak hızla tükeniyor. Bu kaynakları bazı ülkeler hoyratça
kullanıp, diğer ülkelerin haklarını dolaylı olarak gasp ediyor ve böylece toplumlar
arası sözleşmeyi de yok ediyorlar. Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ve
gelişmemiş ülkelere nazaran, doğayı 5 kat daha fazla kullanıyor ve tahrip
ediyor. Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfına (WWF) göre, fert başına en çok CO2
salınımı yapan ilk üç ülke Katar, Kuveyt ve BAE. Dünya uygarlığına hiçbir
katkıları olmaksızın, sadece petrol ve doğal gaz ihraç eden bu orta çağ
devletleri, deniz suyundan tatlı su yapmak için bile petrol kullanıyor. Bu üç
ülke insanının ortalama CO2 salınımını dünyadaki her insan yapsaydı, yaşam için
5 yeni gezegene ihtiyacımız olurdu.
Özetle,
doğal sermaye hızla tükeniyor. Son 40 yılda gelir eşitsizliği, fakirlik ve
doğanın emsali görülmemiş boyutlardaki tahribatı, neo-liberalizmin insanlığa
armağanı oldu. Tek kutuplu düzenin artık ortadan kalktığı yeni dünya düzeninde,
insanlığın en acil sorunu doğayı yeniden kazanmak olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder